1907 ÜNİFEB

1907 Fenerbahçe Derneği’nin Damien Comolli Röportajı

1907 Fenerbahçe Derneği’nin Avrupa futbolunun önemli isimlerinden Sportif Direktör Damien Comolli ile futbol üzerine yaptığı keyifli ve bilgilendirici röportajı sizlere sunuyoruz.

Damien Comolli Kimdir:
Fransız Futbol Direktörü – Danışman

Arsenal, Tottenham Hotspur, Saint-Etienne ve Liverpool’da futbol direktörlüğü ve scout poziyonlarında görev alan; Henry, Pires, Van Persie, Berbatov, Modric, Bale, Luis Suarez gibi oyuncuları Ada futboluna kazandıran Damien Comolli, günümüzde pek çok Premier Lig ve Championship Ligi takımlarına danışmanlık vermektedir.
DAMIEN COMOLLI: “FUTBOL SEKTÖRÜ DAHA DA BÜYÜYECEK”

 

– Sportif direktörlük kavramı Türkiye’de çok yeni ve tartışmalı bir kavram. Bize sportif direktörlüğün görev tanımını yapar mısınız? Ayrıca tanımlama farklı ülkelerin farklı kültürlerine göre değişkenlik gösterebilir mi?

 

Sportif direktörlük kavramının Türkiye’de tartışmalı olduğunu daha önce bilmiyordum. Bu kavram ülkeden ülkeye değil ama kulüp yönetimlerinin istekleri doğrultusunda kulüpten kulübe değişiklik gösterir. Ayrıca bu işi yapan kişinin bakış açısına göre değişebilir. Örneğin; St.Etienne’de sportif direktörlük yaptığımda çok gençtim ama görevim Tottenham Hotspur’daki kadar zor değildi. Sportif direktörlük görevi, scoutluk geçmişinden, teknik direktörlük geçmişine, futbolculuktan, daha önce iş yaşamında bulunanlara kadar çok çeşitli görevlerde bulunmuş kişilerden oluşabilir. Genellikle oyuncu seçimlerinde, teknik direktör seçimlerinde ,transferlerin müzakere edilmesinde , yeni gelişmelerin takibinde, (sağlık gibi spor bilimlerinin ) antrenman ve tesisler ile ilgili konularda benim için özellikle önemli olan video ve analizler gibi çeşitli konumlarda görev alır. Ama dediğim gibi kulüpten kulübe değişebilir. 31-32 yaşlarında yaptığım sportif direktörlük ile 10 sene sonra yaptığım direktörlük görevi arasında önemli farklar olduğunu söyleyebilirim.

 

– Türk kulüpleri sportif direktörlere ihtiyaçları olup olmadığı konusuna kararsızlar. Her kulübün bu pozisyonda bir görevlendirmeye ihtiyacı olabilir mi?

 

Bence her ülkenin her takımın sportif direktöre ihtiyacı var. Amerika’da  spor sektörüne  baktığımızda Beyzbol ,Basketbol, Amerikan Futbolu, Buz Hokeyi gibi branşlarda hepsinde sportif  direktörler bulunuyor. Almanya, İspanya, İtalya kulüplerinin hepsinde, İngiltere kulüplerinin çoğunda bu görevi yapanlar var. Türkiye’deki kulüplerin sportif  direktör atamaya karşı eğilimi var ama öte yandan sayıca yetersizliği beni şaşırttı. Tüm bunlar kulüplerin sportif direktöre ihtiyacı olduğunu mantıklı bir şekilde gösteriyor.

 

– Bir sportif direktöre sahip olmanın kulüp açısından faydaları nelerdir?

 

Sportif direktöre sahip olmanın en önemli avantajı devamlılıktır. Futbol endüstrisinin kayganlığı sebebiyle bir sportif direktörünüz olmaması teknik direktörünüzün asıl sorumluluğuna daha az yoğunlaşması anlamına gelir. Ayrıca Premier Lig’te  bir teknik direktörün işe başladığı kulüpte görev yapma süresi ortalama 18 aydır. 20 yıl boyunca teknik direktörlük yapmış tek kişi var onu bu datanın dışında tutarsak bu süre 13-14 aya düşüyor. Premier Lig’deki gibi hızlı rotasyon yaşanan liglerde sportif direktörlüğünüz yoksa futbol devamlılığınız yoktur.

 

Bir sportif direktörünüz olursa, kulübün scouting sistemi, teknik direktörü belirleme, futbolcuları belirleme, kulübün iş modelinin nasıl geliştirilmesi gerektiği üzerinde bir felsefeniz olur. Her seferinde kulüp teknik direktörü değiştirirse, her şey değişebilir ve sürekliliğiniz olmaz. Ama bir sportif direktörünüz varsa herşey değişse bile devamlılığınız değişmez.  Futbolun en büyük sorunu devamlılık ve sürdürülebilirlik eksikliğidir. Benim için sportif direktörlüğün önemli misyonu sürekliliği ve istikrarı sağlamasıdır. En önemli faydası teknik direktörler gelir-gider ama kulüp felsefesi uzun yıllar boyunca aynı kalır.

 

– Türkiye’de spor kulüpleri yönetimleri dernek statüsüne göre 2-3 yılda bir yapılan seçimlerde iş başına geliyorlar bu durum devamlılığı bozar mı?

 

Bunun önemli bir mesele olduğunu düşünmüyorum. Almanya ve İspanya’da da aynı sistem var ve kulüp yönetimleri seçim ile geliyorlar. 3-4 yıllık yönetim sürelerinin bir kulüp felsefesi oluşturmada negatif bir durum yaratacağını düşünmüyorum. Örneğin 3 yıllık bir yönetim geldiği zaman 1.yıl durum analizi yapıp kendi felsefesini belirler, 2. yıl bunları uygulamaya koyar,  3.yıl ise ancak sonuçlar alınmaya başlar. 3 yıllık bir süre gayet iyi bir süredir.

 

– Sportif  direktör ile görevlendirilen bir kişinin  uyum süreci olur mu? Olur ise bu süreç nasıl en kısa süre de atlatılır?

 

Öncelikli olarak yeni bir ülkede göreve başladığınız zaman o ülkenin kültürünü iyi öğrenmelisiniz.  Sonra futbol kültürünü öğrenmelisiniz. Aynı zamanda kulüp yöneticileri, kulüp başkanı ve taraftarlar ne görmek istiyor bunu iyi kavramak gerekiyor. Kulübü anlamak için 3 ya da 6 ay süre lazım. 1997 den beri Premier Lig’de çalışıyorum. Neredeyse 19 yıldır. Bugün tekrar bir kulüpte görev alsam kulübü, yönetimi, yöneticileri anlamam en az 3 ayımı alır. Örneğin ben Liverpool’a gitmeden önce Arsenal ve Tottenham’da çalışmıştım. Liverpool İngiltere’nin kuzeyinde ülkenin güneyinden kültür olarak tamamen farklı bir şehir ve daha önce aynı ülkeden iki farklı kulüple çalışmama rağmen şehri, kulübü ve kültürü anlamam 3 ayımı aldı.

 

-Bir sportif direktör ile kulüp başkanı ve yöneticileri arasındaki ilişki nasıl olmalıdır? Bu ilişkinin sınırları nasıl çizilmelidir?

 

Bence aradaki ilişkinin ilk kriteri başkan, yönetim ve sportif direktör arasında güven ilişkisinin oluşturulmasıdır. Sportif direktörü göreve getiren yönetim kuruludur ve onun görevi de yönetim kurulunun sportif açıdan kararlar alması için tavsiyelerde bulunmaktır. Başkan ve yönetim ile sportif direktörün bir uyum içerisinde olması gerekir. İkinci olarak  başkan ve yönetim kurulu genellikle iş dünyasında tecrübeli kişilerdir. Dolayısıyla sportif direktör ile teknik direktörün görevlerinden birisi de zaman zaman yönetim kurulunu futbol anlayışı ile alakalı bilgilendirmektir. Bu sürecin bir parçasıdır. Ancak bunu yaparken sportif direktör, daima bir başkan ve yönetim kuruluna bağlı olduğunu aklında bulundurmalıdır. Son karar verici kendisi değildir. Sonuçta finansal kaynağı bulup yatırımı yapan yönetimlerdir. Bazen anlaşmazlıklar olması son derece doğaldır. Ancak iyi bir diyalog ve güven zemini oluşturulursa anlaşmazlıkların üstesinden hızlıca gelinir. Genellikle anlaşmazlıkların en büyükleri transfer dönemlerinde yaşanır. Bazı durumlarda teknik heyetin alınmasını istediği oyunculara yönetim kurulu finansal durum ve şartların uygunsuzluğu sebebiyle onay vermeyebilir. İşte burada sportif direktörün yönetim kurulunu futbol hakkında eğitmesi, güven ilişkisinin kurulması ve iyi bir diyalog zeminin oluşturulması çok önemlidir. Neredeyse çalıştığım her takımda iş yaşamının bir parçası olarak yönetimle transferlerle ilgili, futbolcu sözleşmeleri ile ilgili anlaşamadığım noktalar olmuştur. Bu noktada oluşturduğum doğru diyalog ve güven zemini sorunların hızlı bir şekilde çözülmesine yardımcı olmuştur.

 

-Sportif direktör ile teknik direktörler arasındaki ilişkiyle devam edelim. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

 

Bence sportif direktörün görevi teknik direktörün başarılı olmasını sağlamaktır. Çünkü teknik direktörün başarılı olması kulübün ve sportif direktörün başarılı olması demektir. Sportif direktörün teknik direktörüne karşı olması her iki tarafı da başarısızlığa götürür. Dolayısıyla benim görevlerimden birisi teknik direktörün başarılı olmasını sağlamaktır. Bunun için diyaloğa açık olmak ve takım disiplini, futbolcuların sorunları, transferler ve stratejiler gibi her konuda  konuşabilmek çok önemlidir.

 

– Bir sportif direktör, teknik direktör ile taktik konuşur mu?

 

Bazen konuşurum bazen konuşmam. Ancak maç öncesinde ve maç esnasında konuşmam. Çünkü bir maça ait oyun planı teknik direktör ve oyunculara aittir. Hangi taktikle oynanacağına onlar karar verirler. Bu nedenle yedek kulübesinde oturmam ve farklı bir bakış açısı edinmek için tribünlerde otururum. Takımda yanlış giden birşeyler olursa bunu teknik direktöre söylerim. Ben kendimce takımı 3 aylık periyotlarla takip ediyorum. Günlük konular ve oyun stratejilerine karışmam. Bu konuları teknik direktör benimle konuşmak isterse yada gerçekten birşeylerin yanlış gittiğini görürsem onunla konuşurum. Bunun dışında takımı şu yada bu şekilde oynatın demem.

 

– Türk futbol kulüplerinin yapısı göz öne alındığında bu sistem Türkiye’de başarılı olur mu? Olursa başarı kriterleri nelerdir?

 

Türkiye’deki kulüplerin yapısını tam olarak bilemiyorum. Dolayısıyla nasıl uygulanması gerektiği konusunda birşeyler söyleyemem. Ancak doğru kurgulanan bir sportif direktörlük yapısı Dünya’nın her yerinde başarılı olur.

 

-Sportif Direktörler Türkiye’de genellikle eski futbolculardan seçiliyor. Sizce bu doğru bir yaklaşım mı? Farklı profilden kişiler de bu göreve getirilebilir mi?

 

Sanıyorum herkes bu işi yapabilir. Ben hiçbir zaman profesyonel futbol oynamadım. Monaco’da akademideydim, iyi bir oyuncu değildim. 19-20 yaşlarında futbol oynuyordum. Ancak farkettim ki; futbolcu olarak zamanımı israf ediyordum. Ondan sonra antrenörlüğe, scout ve sonrasında futbol direktörlüğüne geçtim. Scout kökenli hiç futbol oynamayan insanlar da gelip sportif direktör olabiliyor. Leicester City’nin sportif direktörü Premier Lig‘i kazandı ancak profesyonel bir futbolcu değildi. Bunun profesyonel bir futbolcu olmakla alakası yok. Franco Baldini’ye bakarsanız sportif direktördü Real Madrid’de, Roma’da ve hiçbir zaman profesyonel anlamda futbol oynamadı kendisi. ABD’deki sporlara bakarsak, beyzbolda şimdi onca takımdan sadece ikisinin genel menajeri önceden oyuncuydu.

 

NBA’de de aynı şekilde menajerler artık ya analitik bir geçmişten geliyorlar, yani istatistiki bakıyorlar olaya, ya da  iş dünyasından geliyorlar, MIT’den, Stanford’dan insanları işe alıyorlar. Ya da scout geçmişinden geliyorlar. Hatta oyuncular artık eskiye göre çok daha az sportif direktör veya menajer oluyor ABD’de. Sanıyorum İngiltere ve Avrupa’da bir trend görülüyor ama gerçekten bir karışım var. Örnek vereyim, Dortmund’da bir futbolcu vardı, Dortmund’la Şampiyonlar Ligi’ni kazandı, ama diğer yandan da söylemiş olduğum insanlar da var, ben de dahil olmak üzere, hiç üst düzey futbol oynamamış insanlar var.
Bir sportif direktör olmak istiyorsanız bir şeyde çok iyi olmanız lazım; ya pazarlıklarda çok iyi olmanız lazım, ya yönetimde, ya scoutingde… Bunun sebebi de eskiden oyuncu olmanız değil, okumanız öğrenmeniz lazım ve bir oyuncu için bu geçişi yapmak çok zor. Yani oynamaktan yönetime geçmek zor. Çünkü bir oyuncu için öğrenilecek o kadar çok şey var ki. Çok nadiren o geçişi doğrudan da yapabilir oyuncular. Sanıyorum en önemli şey öğrenmek, öğrenebilmek. Bir örnek vereyim size, Jamie Carragher kariyerinin sonuna gelmişti, ne yapmak istiyorsun diye sorduğumda “Emin değilim, belki yorumculuk yaparım, belki de antrenörlük…” dedi. Ben de bir kulüple anlaşma imzalamasını, bir kulüple çalışmasını, sonra 6 ay benimle, 6 ay bir akademide, 6 ay bir scoutla, 6 ay da bir antrenörle çalışmasını, sonra karar vermesini tavsiye ettim. Bütün bu arada tüm bu seçenekleri öğreniyor olacaktı. Sanıyorum yapılacak en iyi şey bu, oyuncunun oyundan yönetime geçişinin en doğru yolu bu. Gerçekten bir sportif direktörlüğü üstlenmeden önce her şeyi öğrenmeleri lazım.

 

-Scouting sistemi günümüz futbolu için ne anlam ifade ediyor?  Özellikle kulüplere ekonomik anlamda katkıları nedir?

 

Scouting sistemi, en az kulübün mevcut oyuncuları kadar başarılı oyuncuları bulmak ve ideal olarak bulunan futbolcuları daha düşük maliyetle oynatmak için ortaya çıkmış bir sistem. Scouting ağını sağlamanın elbette bir bedeli var, maliyetli bir sistem ancak bu bana göre bir yatırım. Her iki taraf için de iyi bir yatırım. İyi bir oyuncu buluyorsunuz ve hata yapmaktan kaçınıyorsunuz. Bazen bir hatadan scouting sayesinde kaçınıyorsunuz. Örneğin kulüp bir oyuncuyu takıma katmayı düşünüyorsa ve bu oyuncuyu 10 kez izlemiş scout ekibi bu oyuncunun doğru oyuncu olmadığını düşünüyorsa, kulüp scout ekibinin tavsiyesine uyarak çok ciddi rakamlardan tasarruf edebilir. İşte bu yüzden scouting bir yatırımdır. “Bu sistem neden gerekli?” sorusuna hep aynı cevabı veriyorum: Çünkü para tasarrufunda bulunabileceğiz. Şimdi yatırım yapmak, gelecekte para tasarrufu sağlar. O yüzden scouting ağı çok önemli. Dürüst olmak gerekirse, şu anda Avrupa’da bütün büyük kulüpler bu bağlantılarını çok ciddi derecede geliştiriyorlar. Manchester United global olarak 46 scout görevlendirmiş durumda çünkü dünya üzerindeki tüm oyuncuları bilmek istiyorlar ve bu yatırımın ileride kendilerine bir tasarruf oluşturacağını düşünüyorlar. Örneğin Modric’i aldığımızda çok küçük, zayıf, yavaş olduğunu söylüyorlardı ancak biz scouting ekibi olarak Modric’in harika bir oyuncu olacağını söyledik ve öyle de oldu. Scouting olmasaydı Modric’i almazdık.

 

-Scouting sistemini şu anda iyi uygulayan takımlar size göre hangileri?

 

Tek bir ülke söyleyemem. Porto, Sporting ve Benfica’ya bakarsanız genç oyuncu bulmak konusunda çok iyiler. Onların pazarı Güney Amerika. Portekiz’den de çok sayıda yetenekli oyuncuyu keşfedebiliyorlar. Bu kulüpler bana göre çok iyi organize olmuş durumdalar. Premier Lig’deki kulüpler de scoutinge ciddi bir bütçe ayırıyorlar. Alman kulüpleri de öyle. Feyenoord da scoutinge ciddi yatırım yapan bir kulüp. Monaco mesela son 2-3 yıldır harika sonuçlar alıyor, Martial ve Bernard gibi. Yani dediğim gibi bu iş bir ülke meselesi değil, daha çok kulüplerin bu işe ne kadar yatırım yapmak istediğiyle ilgili.

 

-İyi bir scouting ekibi nasıl olmalıdır sizce? Kaç kişiden oluşmalıdır? Scoutların yetenekleri neler olmalıdır?

 

Bana göre Manchester United’ın 46 kişilik scout ekibi gerçekten bir çılgınlık. Çok fazla olduklarını, yönetilmelerinin zor olduğunu düşünüyorum. Daha küçük, scoutlar arasında daha iyi bir iletişimin ve ilişkinin olduğu bir ekip daha faydalı. Ben hiçbir zaman 15 scouttan fazlasını global olarak düşünmem. Tüm dünyada 15 scout. Yeterli mi? Evet yeterli. Çünkü sayı arttıkça yönetmesi çok zorlaşıyor. Zaten üst seviye bir kulüp olduğunuzda dünyada ancak birkaç oyuncu kulübünüze dahil olabiliyor. Benim için İspanya 2. veya 3. Ligi’ndeki tüm oyuncuları bilmenin bir manası olmuyor. Çünkü böyle bir oyuncu Manchester United’da hiçbir zaman oynamayacak.

 

Küçük, kompakt, kuvvetli bir scouting ekibi yeterli. Scouttan bahsettiğimiz zaman benim için 3 tip scout var. Çok iyi gözlem yapan scoutlar var ancak bu tip scoutlar iletişim ya da doğru bilgiye ulaşma noktasında eksik olabiliyorlar. İkinci kategori ise çok iyi bir gözlem ya da değerlendirme yeteneği olmadığı halde çok iyi derecede bağlantıları olduğu için her türlü bilgiye ulaşabilen scoutlar. Ben her zaman bu iki tip scouta da yer veririm. Benim için önemli olan bu scoutların hangi konuda iyi olduklarını bilmek. Üçüncü kategori de bu iki yeteneğe de sahip olan scoutlardan oluşuyor ancak bu tip scoutlardan çok yok. Hem oyuncuları iyi değerlendirebilen, hem iyi bağlantıları olan, hem iyi iletişim kurabilen… Bu tip scoutlardan çok fazla bulunamaz. Bu yüzden herkes için yer var. Yeter ki ben veya diğer baş scout görevlisi her bir scoutın güçlü tarafını bilelim. İngiltere’deki en iyi scoutlarımdan bir tanesi hiç futbol oynamamıştı ömründe. Ya da taksi şoförlüğü yapmış scoutlar da tanıyorum, tesisatçılar da var, eskiden çok iyi futbolcu olanlar da. Bireyin profilinin çok bir önemi yok, önemli olan işini iyi yapabiliyor mu, güvenilir mi, ekip çalışması yapabiliyor mu, bilgiyi herkesle paylaşacak mı yoksa bilgiyi saklayacak mı, anahtar cevaplar bu sorularda.

 

Önceden oyuncu olan kişilerin iyi tarafı şu; örneğin hücumcu bir futbolcuysa, ondan gidip hücumcu futbolcuları izlemesini isterim. “Diğer scoutlar bu oyuncuyu beğeniyor ancak sen eski bir forvettin, bakalım sen ne düşünüyorsun bu forvet oyuncusu hakkında?” diye sorarım. Dezavantajı şu; eski oyuncular bazen sadece kendilerine benzeyen oyuncuları tavsiye eder. Bu iyi bir şey değil, scoutların daha geniş vizyona sahip olmaları gerekir. Bir diğer yandan, bir kaleciyi eskiden kalecilik yapmış bir scoutın fikrini almadan transfer etmem. Çünkü pozisyonları o kadar iyi bilir ki kaleciler, daha doğru değerlendirirler. Kendi oyuncularımızı tanıyor olmaları lazım, ekibimizi çok iyi bilmeleri lazım, rezerv ve yedek takımlarımızı çok iyi bilmeleri lazım. Çünkü oyuncuları seyrettikleri zaman oyuncuları karşılaştırabilmeleri lazım. Kulübün felsefesini, teknik direktörün ne istediğini anlamaları lazım. Kulüp bir oyuncudan zihinsel ve felsefik açıdan ne istiyor bunları bilmeleri lazım, bunun için de eğitim almaları gerekir. Biz scoutları tüm dünyaya götürürüz ve dünyanın her tarafından getiririz, konuşmak ve eğitmek için. Gittiğim ülkelerde de bu scoutlar hep benimle birlikte olur, konuşurum, neler yaptığımızı izah ederim. Scouting için en tehlikeli şey scoutın izole olması, kimsenin onunla konuşmamasıdır. Bu şekilde kulübün kendisinden ne istediğini anlayamaz. Sürekli bir diyalog ortamının olması gerekir. Psikologlar bazen scoutlarla konuşur, oyuncuların tepkilerinin, cevaplarının sebeplerinin neler olabileceğini, sorunların nasıl çözülebileceğini scoutlara açıklarlar. Tabii ki bu öneriler her ülkede, her oyuncuda işe yaramayabilir, kültür farklılığı çok etkili bu noktada.

 

Dünya Genelinde scouting faaliyetlerinin odağında hangi ülkeler bulunuyor? Oyuncu izleme konusunda yıldızı parlayan ülkeler hangileri şu sıralarda?

 

Ben popülerlikleri artan ülkeler için Çin, Japonya ve Hırvatistan’ı söyleyebilirim. Bundesliga’da 20 japon oyuncu var. Tüm kulüpler Çin’de scouting çalışmaları yapıyorlar, Çinli oyuncu bulabilmek için. Bunlar futbol dünyasındaki yeni bölgeler. Avrupa için ise ana pazar Fransa. Bütün Avrupalı kulüpler bu pazarı kullanmak istiyorlar. Geçtiğimiz yıl Şampiyonlar Ligi’nde en çok Brezilyalı, sonra da Fransız oyuncular vardı. Güney Amerika ve Afrika pazarları elbette çok önemli. Afrika biraz zor bir pazar, sağlık ve açlık sorunları nedeniyle. Ancak Güney Amerika’da, özellikle küçük ülkelerde scouting yapan önemli kulüpler var. Örneğin; Atletico Madrid özellikle Uruguay’a odaklanmış durumda .Gittikçe daha fazla Japon oyuncu var Avrupa’da artık.

 

-Avrupa’nın birçok ülkesinde kulüplerin artık pilot takımları olduğunu biliyoruz. Pilot takımı hakkındaki görüş ve düşünceleriniz nelerdir?

 

İngiltere’deki kulüplerin rezerv takımları oluyor. 23 Yaş Altı Premier Lig diyoruz biz aslında buna. Faydalı mı? Çok faydalı. Genç oyuncuların da oynayabilmesi için en iyi sistem bu bence; kulüplerin yedek takımlarının ülkenin 3. veya 4. liginde oynaması. Örneğin; Alman, İspanyol ve Fransız kulüplerinin bazılarının yedek takımları alt liglerde yer alıyor ve bu liglerde genç oyuncular deneyimli oyuncularla mücadele ederek kendilerini geliştiriyorlar. Bu açıdan oldukça faydalı. İngiltere’deki sistem iyi ancak Almanya’daki sistem kadar iyi değil. Çünkü Almanya’da oyuncular daha rekabetçi bir ligdeler ve daha tecrübeli oyunculara karşı oynuyorlar, zorlanıyorlar ama gelişiyorlar.

 

Genç bir oyuncunun seçilmesinin ardından, onun için yapılacak iyi bir planlamanın temel unsurları neler olmalı? Örneğin eğitimi konusunda nasıl bir yol izlenmeli? Okul eğitimi ile futbol eğitimini nasıl senkronize edilmeli? Okul eğitiminin futbolcunun gelişiminde önemli olduğunu düşünüyor musunuz?

 

Çok tartışmalı bir soru bu. Sanıyorum spor ne olursa olsun, tüm dünyada olimpik veya kolektif sporlarda herkes bir sporcudan önce bir insan yaratmaya çalışıyor. Bu yüzden eğitim çok önemli. Geçmişte Fransa, İngiltere gibi ülkelerde biz oyuncuları yarattık ancak oyuncunun gerisindeki insanı unuttuk. Şimdi yaklaşım değişti. Artık önceliğimiz bir insan yaratmak. Eğitim ve futbol aynı noktaya aynı anda gelmeli. Eğitim dediğim zaman illa üniversite eğitimi görmeleri gerektiğini söylemiyorum. Gerçekçi olalım, Premier Lig’de genç bir oyuncuysanız, İngiltere için oynuyorsunuz, kulübünüz için oynuyorsunuz, genç lig için oynuyorsunuz. Okula gidecek vaktiniz kalmıyor. Ancak insan olarak eğitim almanın çeşitli yolları var. Saygı, zaman yönetimi, rakibe saygı, antrenöre saygı, bir ekip oyuncusu olmak, doğru tavrı sergileyebilmek… Bu bir yaşam eğitimi. Bunun çok altı çiziliyor şu anda, herkes daha iyi insan yaratmaya çalışıyor ki daha iyi sporcu yaratabilsin. İşte bu yüzden, eğitim ve futbol bir araya gelmeli.

 

Genç oyuncular için plan şu; bireyselleştirilmeli. Her oyuncuya aynı şekilde yaklaşamazsınız çünkü fiziksel ve psikolojik anlamda aynı şekilde olgunlaşmıyorlar. Futbol olarak da aynı hızda olgunlaşmıyorlar. Bu yüzden her genç oyuncu bireyselleştirilmiş bir plana sahip olmalı. Kendisi, kulüp ve ebeveynler arasında oluşturulmalı bu plan. Şu an bulundukları ve 12 ay sonra bulunacakları nokta net olarak ortaya konulabilmeli. Bu net plana sahipseniz, bu oyunculara çok yardımcı olacaktır çünkü hangi noktada olduklarını, kendilerinden ne beklendiğini, hangi noktalarda, kimlerden, nasıl yardım geleceğini biliyorlar. Genç bir oyununun kariyerini planlamak, bu kariyeri bireyselleştirmek bu işte kilit faktör.

 

 -Türkiye’deki en önemli meselelerden biri yıldız oyuncuların yönetimi. Ciddi bonservis ve futbolcu bedelleriödenerek transfer edilen yıldız oyuncular bir süre sonra ya kulüp yönetimleriyle ya da hocalarıyla sorunlar yaşıyorlar… Bu da onlarda mutsuzluk yaratıyor ve futbollarına yansıyor. Yıldız oyuncu nasıl yönetilmelidir?

 

İlk olarak, bu zaten şu an futbolda yüz yüze olduğumuz bir sorun. Genç oyuncular genç yaşta çok ciddi paralar kazanıyorlar ve bunu sağlayan tek endüstriyiz şu anda. Bir dansçının, bir şarkıcının, bir bankacının, işi ne olursa olsun herhangi bir kimsenin genç yaşta bu kadar para kazanması sık rastladığımız bir şey değil. Bilinmeyen bir alanda yürüyoruz, 10 yıl sonra bu oyuncunun ne durumda olacağını bilmiyoruz ve bu da gerçekten endişe verici bir şey. İkincisi de eğer bir oyuncu, farklı yönetilmesi gereken bir oyuncuysa, teknik direktör veya kulüp ise bütün oyuncularına aynı muameleyi yapacağını söylüyorsa, ben bunun bir felaket olacağını söylüyorum. Çünkü tüm oyunculara aynı muameleyi yapamazsınız. Çünkü hepsi farklı birey, farklı insan ve farklı muamele görmeleri gerekir. Çünkü hiç kimse eşit değil. Bu yüzden bireylerin yönetimi de farklı olmalı. Daha önce de dediğim gibi bireyselleştirmek gerekir. Bir genç oyuncuyla yaptığım şey diğer oyuncuda işe yaramayabilir, hepsini farklı yönetmeniz gerekir. Üçüncü olarak da kulüp oyunculardan kuvvetli olmalıdır. Fransa’da bazı oyuncular erken yaşta yıldızlaşıyor ve sanıyorlar ki kulüp onların, kulüpte en önemli insan kendileri… Değiller tabii ki. Kulübün bir kurum olarak daha kuvvetli olması lazım. 15-16 yaşında oyuncular başladıklarında çok para bile alsalar,  kulüp “Patron sen değilsin, biz patronuz” diyebilmeli. Oyuncular kulübün, kurumun çok kuvvetli olduğunu hissederlerse saygı gösterirler. Bu da kulübün kültürüne, değerlerine yansır. Küçük yaşlardan itibaren oyunculara bunlar öğretilmeli. Taraftarlar, kulüpler en önemli şeyin onlar olmadığını hissettirmeli. Oyunculara ekip oyuncusu olmasının önemi konusunda egoist ve bencil olmamaları öğretilmeli. Büyüdüklerinde anlayacaklardır eğer siz her gün her hafta tekrar ederseniz ve bunlar artık oyuncuların kendi değerlerine dönüşür. İşte bu şekilde yıldız oyuncular yönetilebilir. Çünkü kilit faktör, genç oyunculara ve yıldız oyunculara şunu anlatmak: Kulüpten daha önemli değilsin, kulüp senden daha önemli.

 

– Futbol giderek büyüyen bir sektör haline geldi. Avrupa’da futbolun bir balon gibi şiştiği ve patlayacağı iddiasına inananlardan mısınız yoksa bu sektörün daha da büyüyeceğini düşünenlerden mi?

 

Sadece futbol değil spor genel olarak daha da büyüyecek. Ben Fransızım ve Premier Lig’de yıllarca çalıştım. Fransızlar hep bana Premier Lig’in sırrının ne olduğunu soruyorlar. Premier Lig Kulüplerinin sahipleri çok uzun zaman önce futbolun bir eğlence olduğunu anlamışlar. Tiyatroya gitmek, sinemaya gitmek, konsere gitmek gibi. Futbol bir eğlence endüstrisidir ve futbol gittikçe daha da eğlence sektörüne dönüştüğü için sanıyorum orada büyüyecek. Çünkü insanlar televizyonda görmek istiyor maçları. Harika stadyumları, atmosferleri görmek istiyor.  Saniyenin onda biri kadar olan sürelerde oyuncuların çok iyi kararlar vermelerini bekliyorlar. İnsanlar eğlendirilmek istiyor ve futbolun bir balon gibi patlayacağını hiç sanmıyorum. Aksine bir eğlence sektörü kolu gibi daha da büyüyecek.

 

-İngiltere’nin beş büyük kulübünün UEFA’nın Şampiyonlar Ligi’ne alternatif bir lig kurma çabası içerisinde olduğu yönünde bazı iddialar bulunuyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Yok, biliyorum bu dedikoduları ve doğru değil. İngiliz ekipleri Şampiyonlar Ligi’nden çekilmek istemedi. Bayern Münih Şampiyonlar Ligi’nden çıkmak istedi. Çünkü Premier Lig takımlarının ne kadar çok para kazandığını görünce korktular. Premier Lig’de en altta bulunan takımlar bile Bayern Münih’ten fazla para kazanıyor. Bu durum Juventus ve Bayern Münih’te bir paniğe sebep oldu ve Şampiyonlar Ligi’nde bir değişiklik istediler. Avrupa’daki kulüplere Çin Şirketi’nden UEFA’dan çekilin, 24 takımlı özel bir lig kuralım gibi bir teklif geldi. Durum çok basitti: UEFA ya Şampiyonlar Ligi formatını değiştirmeyi kabul edecekti ya da UEFA’dan bütün kulüpler ayrılacaktı. Ama İngilizler talep etmedi bunu, İngilizlerin o paraya ihtiyacı yok. İngiltere’de oynayan bir oyuncuyla konuşsanız ve Şampiyonlar Ligi mi Premier Lig mi diye sorsanız Premier Lig’i tercih ederler. Real Madrid, Barcelona, Atletico Madrid, Bayern Münih veya Juventus’ta oynayan bir oyuncu için aynı durum geçerli değil. Premier Lig o kadar büyük ki herkes için ana odak noktası bu. İngiliz Premier Lig ekiplerinin Şampiyonlar Ligi’nden ayrılıp bir lig oluşturmasının bi anlamı yok, lig o kadar büyük ki…

 

Çin ve Hindistan’da futbol pazar son derece büyük atılımlar gerçekleştiriyor. Yüksek bonservis ve futbolcu ücretleri ödeniyor. Bu pazarlar hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Bu durum özellikle Avrupa kulüplerinin ekonomilerinde negatif bir etki yaratıyor mu?

 

Çok ilginç bence bu. Çin ve Hindistan’da farklı. Hindistan’da bir sürü insan maç izliyor ama insanlar maça gitmiyor veya futbol oynamıyorlar. Çin’de ise durum farklı, birçok insan Premier Lig seyrediyor. Ben Liverpool’ da çalışırken reytinglerimiz o kadar yüksekti ki. Manchester United- Liverpool maçını Çin’de sanıyorum 300 milyon kişi izlemişti ve sadece Çin’de. Tabi bu inanılmaz bir şey tv seyircisi açısından.Çin’de futbola yatırım  inanılmaz arttı çünkü hükümet çok para yatırıyor ve Çin’deki 16 süper lig kulübü özel şirketlerden de destek görüyor. Bu çok zor Hindistan için. Hindistan’ın zaten bir ligi yok. Yani yaşlı oyunculardan oluşan  küçük bir lig. Çin’de çok iyi iki lig var. Çin kulüpleri çok para alıyorlar televizyon yayın haklarından. Çin futbolunun bu yükselişi Türkiye, Yunanistan, Rusya gibi ülkeleri çok etkiledi. Çünkü oyuncular bu ülkeler yerine Çin Ligi’ne gitmek istiyor. Türkiye’de bir kulüp bir oyuncuya 1 milyon Euro verirse Çin’de 2 veriyorlar  ya da bir oyuncuya Türkiye’de 5 milyon Euro veriliyorsa Çin’de 10-20 milyon Euro veriliyor.

 

Çin’deki oyuncular 20 milyon para kazanıyorlar yılda vergiden sonra. Türkiye gibi bir ülke için soru farklı. Şimdi Türkiye nasıl bunu önleyecek? Para ile değil tabii ki. Çinliler her zaman daha fazla para verir. O yüzden Türk futbolu bu rekabette avantaj kazanmanın daha farklı yolunu bulmalı. Eskiden Türk kulüpleri Avrupa ile rekabet edebiliyordu. Ancak şimdi durum böyle değil. Türk kulüpleri yeniden Avrupa’daki diğer kulüplerle rekabet edebilmeli. Son yıllarda Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş bir çok yıldız oyuncu getirdi. Şimdi bu oyuncular Çin’e gidecek. Yani soru şu: Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş iseniz ne yapacaksınız rekabetçi kalabilmek için Avrupa futbolunda? Artık star oyunculara erişiminiz olmazsa ne yapacaksınız, bu sorunu çözmeniz lazım. Onun için bana göre Çin, Türkiye gibi ülkeleri çok ağır etkiledi, daha da etkileyecek. Çünkü Çin durmayacak. İnanılmaz miktarda yatırım yapıyorlar, bu paranın bir kısmı da hükümetten geliyor. Bunu da yapmaya devam edecekler tekrar tekrar. Diğer gördüğümüz şey de şu, Çinliler Avrupa’da kulüp satın alıyor. Şimdi İngiltere’de, Fransa’da satın aldılar. Bir sürü kulüp satın alıyorlar. Bu da ilginç bir husus. Futbol büyüyecek, büyüyecek ve büyüyecek. Çünkü daha fazla para giriyor bu endüstriye.

 

-Türk futbolu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Eski bir sportif direktör olarak özellikle Türk kulüplerinin son dönem transferlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? UEFA FFP ilkeleri Türk kulüplerini epeyce etkilemiş durumda. Sizce bu ihlaller ve yaptırımlarla neden karşılaşıyor kulüplerimiz? Kulüplere tavsiyeleriniz neler olacak?

 

Zor tabi benim için Türk futbolundan konuşmak. Burada çalışmıyorum ve hiç çalışmadım. Yılda birkaç kez geliyorum diye uzman olmuyorum tabii Türk futbolu konusunda. Onun için söylediklerimde çok dikkatli olmak istiyorum. Şunu söylemek istiyorum: Sanırım Türk futbolu politikasını ve felsefesini değiştirmeli çünkü eskiden yapmış oldukları şey gelecekte işe yaramayacak, Çin yüzünden. Bir de tabi finansal meseleler yüzünden. Ben de zaten bunun karşısındaydım, değişik şeyler bulmanız gerekiyor. Değişik yolda kendi oyuncularınızı geliştirin, gelir artırmaya çalışın. Bunu yapmanın tek yolu bu. Futbolculara daha az para vermeniz gerekir, genç oyunculara daha fazla yatırım yapmak gerekir. Yıldız almak yerine kendi yıldızlarınızı geliştirin o zaman daha az para ödersiniz. Yani söylediğimiz şeye geri gelirsek Türk futbol kulüpleri nasıl bu rekabette kalabilirler ki, avantajlarını kaybettiler. Mali fair play yüzünden, Çin yüzünden kaybettiler bunu.

 

-Türkiye’nin genç nüfusa sahip olmasına karşın, yurtdışında oynayan Türk futbolcu sayısı oldukça az. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nedir?

 

Dürüst olmak gerekirse cevabım yok. Bu soruya cevabım yok ama sanırım çok garip buluyorum. 78 milyon nüfusu olan bir ülke ve herkes futbola deli oluyor. Ülkenin kendisi daha fazla kaliteli oyuncu üretebilmeli. 78 milyon nüfusu olan bir ülkenin 10 genç oyuncu yerine 100-200 genç oyuncusu olmalı yurt dışında. Herkes de bütünüyle futbol düşünürken hem de. Benim için sorunlar genç oyuncuların eğitiminde, yatırım eksikliğinde. Oyuncularınıza yeteri kadar yatırım yapmıyorsunuz bence.

dc1-acz_8901

Kaynak: http://1907.org/tr/haber/damien-comolli-ile-futbol-konustuk/9946

1907 ÜNİFEB – Üniversiteli Fenerbahçeliler Birliği

Bizi Takip Edin

Aşağıdaki simgelere tıklayarak sosyal medya hesaplarımıza ulaşabilir, bizi takip edebilirsiniz.