Deplasman.. Bazıları için tek bir kelimeyken; bazıları için kimi zaman açlığı, kimi zaman uykusuzluğu, kimi zaman yaşanılan binbir zorluğu anlatan sadece kelime olmanın ötesinde bambaşka bir olgu. Yolda yaşattığı zorluğun bile keyif verdiği, paylaşılan bir ekmeğin dünyanın en güzel, en bol yemeği olan yeridir. Herkesin ”O kadar yol bir maç için gidilir mi,delirdiniz mi siz?” sorusuna mantıklı cevap verememektir bu olgu, zaten mantıklı bir cevabı da yoktur. Gidilir çünkü. Rakip sahada futbolcunu tribüne çağırmanın, çubukluyu orada yalnız bırakmamanın verdiği hazzı başka ne verebilir ki? Yaşadığımız maçları, deplasmanları, hatıraları-anıları çocuklarımıza anlatmak kadar heves ettiğimiz başka ne olabilir? Bunu duygudan yoksun olanların çıkardıkları E-bilet, PassoLig gibi uygulamalar deplasman yollarına engel koysa da, Fenerbahçe Tribünü önüne çıkan her engeli aşacaktır. Biletleri biriktirmek bitecek mi? Her yırtık biletin apayrı bir heyecanı, apayrı bir anıyı hatırlatmasının yerini ne alacak? Karta doldurulan krediler mi, maç önü bastırabildiğimiz fişler mi? Endüstriyel futbola karşı vereceğimiz bu savaşta, bizleri ayakta tutan deplasman anılarımız, hatıralarımız olacaktır. Yaşadıklarımızla güzelleşen, zorluklarıyla perçinlenen deplasmanlar…
Bunlardan bir tanesi üyesi olduğum 1907 ÜNİFEB Eskişehir’deki kardeşlerim ile ligin ilk yarısı yaptığımız Rize deplasmanıydı ve bu herkese nasip olmayacak kadar efsanevi geçmişti. Yaşadığımız zorlukları şimdi andığımızda aslında ne kadar büyük iş yaptığımızı fark ediyor, tekrar tekrar gururlanıyoruz. O an belki de ‘aptallık yapıyoruz ulan’ dediğimiz şeylere, şu an ‘iyi ki yapmışız’ diyoruz. Hikayemizin Beşiktaş maçından önce internetten çıkan biletleri, Kadıköy’de yemek yerken bir anda haberin gelmesiyle internet kafeye koşup almamız ile başlaması, belki de ilerisi için bir işaret olacaktı. Bu işte bir gariplik vardı.Hazırlıkları tamamlıyorduk. Deplasman tayfası için değişilmez olan 17’lik için 17 bilet alındı. İçimizde yavaş yavaş heyecan oluşmaya başladı. Hepimiz için farklı bir deneyim olacaktı. Kimisi ailesine yalan söyledi, kimisi sınavına çalışmadı. Hepsi aynı amaç içindi; Rize deplasmanı. Otobüs ayarlandı,tayfa toplandı.Bu deplasmana o kadar hazırlandık ki,kendimize görseller bile yaptık. Cuma günü geldi çattı.Deplasmanın uzak olması sebebiyle bir hayli önce yola çıktık. Gece saat 22:00’da bütün tayfa yola çıktı. Daha sonra uğursuz beste olarak adlandıracağımız, söylediğimizde sürekli başımıza kötü şeyler getirecek ”Gittiğin yerde yalnız kalma diye peşinden tutturduk,geliyoruz!” bestesini ilk defa bu kadar içten söylüyorduk. Uzun bir deplasman olacaktı ve şoförlerle muhabbeti kurmak gerekiyordu. Tanışmak için konuşmaya gittiğimizde büyük hayal kırıklığına uğratacak haberi alacaktık. Şoförler ‘Rize’ye gideriz ama sizi bırakıp geliriz, bekleyemeyiz, ertesi gün sabah 05:00’de Bursa’da olmam gerekiyor. Biz zaten şirketle böyle anlaştık.’ diyor, ürettiğimiz çözümlerin hiçbirini kabul etmiyordu. Bir yandan da minibüsü ayarladığımız şirketin sahibine telefon ediyoruz ama cevap alamıyorduk. Rize’ye giden tayfa Ankara yolunda, yolun sağında durmuş bekliyordu. Keyifler kaçmış, yüzler düşmüştü. Ne şirket sahibine ulaşabilmiştik ne de şoförlerle çözüm bulabilmiştik.Hevesle gittiğimiz yolu geri dönüyorduk. Bütün tayfa Eskişehir’e, eve döndük. İçimizden benim de bulunduğum 5 kişi gece 01:00’de başka bir minibüs bulmak için Eskişehir Otogar’ına gittik. Sağda-solda bizi Rize’ye götürecek arabayı arıyorduk. Bir kısmımız otogarda koşuştururken, bir kısmımız internetten tur şirketlerinin numaralarını bulup, arıyordu. Süremiz kısıtlı olduğu için biraz aceleci, biraz da stresli davranıyorduk. Genelde bilet olmadığı için gidemediğimiz deplasmanlara, elimizde bilet olmasına rağmen gidemiyorduk. Otogarda istediğimiz minibüsü bulamadık. Aradığımız şirketlerde 2-3 araba bulmuştuk. Onlar da zorunda olduğumuzu bilerek fiyatı 2-3 katına çıkarıyordu. Ama kafaya koyduğumuz deplasman için hepsini kabul ediyorduk. Fiyat kısmını anlaşsak da bu sefer önceki iş yaptığımız tur şirketi yüzünden anlaşamıyorduk. Malum bize yanlış yapan tur firmasının pek iyi namının olmadığını bu deplasmanla beraber yeni öğreniyorduk. Telefonlar, insanlar, fiyatlar falan derken herhangi bir minibüs bulamamıştık. Eve dönüyorduk. Dönerken arkadaşlarımızdan biri şakayla karışık ‘Hadi uçakla gidelim.’ dedi. Sonra diğer bir arkadaşımız ‘Eve gittiğimizde fiyatlara bakalım’ diye cevap verdi. Yavaş yavaş bu 5 kişinin kafasına bu fikir yattı. Eve gittiğimizde bu fikri açtık. Herkesin aklına yatmıştı.Ankara Esenboğa’dan Trabzon’a gidecek uçak biletlerine baktık. Saat 14:35’de bir uçak vardı.Herkes,bütün tayfa parasını ortaya koydu. Sadece 9 uçak biletine paramız yetiyordu. Başka da paramız yoktu zaten. Aramızdan vakit problemi olmayan 9 kişiyi seçtik. Eskişehir’in gece soğuğunda dışarı ATM’lere gidildi, kredi kartlarına yer açılıp,internetten uçak biletleri alındı. Ankara’ya gitmemiz gerekiyordu.Uçağın kalkmasına 5 saat vardı.Takımlar bölündü. Otostop’a çıktık. Kimimize denk geldi kimimize denk gelmedi,otobüse bindi.Uçağımızın kalkacağı havaalanına otostopla gitmek de komik bir durum olsa gerek. Uçağın kalkmasından yarım saat önce Esenboğa’daydık. Biletlerimiz bastırırken görevli kadın 2 arkadaşımıza ‘sizin biletleriniz yarın için ama’ dedi. Uyku sersemi birimiz 2 uçak biletini ertesi güne almış.Gülsek mi,ağlasak mı bilemedik. Havaalanında kalacağımızı düşünmeye başladık. Çünkü gelirken baktığımızda 14:35’deki uçakta yer olmadığını görmüştük.Ama şans bu sefer yüzümüze gülüyordu. Uçakta 2 tane yer boş olduğunu öğrendik. Para birleştirip bilet başına hatırı sayılır ceza ödeyerek yolumuza devam ediyorduk. Karınlar yavaştan acıkmıştı ama maalesef bir şey yiyemiyorduk. Maddi olarak ileriyi düşünmemiz gerekiyordu. Üstelik o gün yediğimiz tek şey ‘uçak’ ta verilen poğaça olması da olayı bir nevi açıklıyordu. Karada, fırından alamayacağımız poğaçayı, 10.000 metre havada uçakta yiyorduk. 1 saat yolculuktan sonra uçağımız sağ salim Trabzon’a varıyordu. Vakit kaybetmeden Rize’ye geçtik. Maddi olarak zorlandığımızı bilen Eskişehir ÜNİFEB’in diğer üyeleri maç izleme organizasyonunda para toplayıp bize gönderdiler. Bu büyük yardım bizi gerçekten muhteşem etkilemişti. Her şey tamamdı, Rize’deydik. Bu sefer deplasman tarafının girişini bulamamıştık. Rizesporluların içinde bir sağa bir sola gidiyorduk. Biraz yürüyerek,gelenler bilir, sanayi tarafından biraz tırmanarak yolumuza devam ettik. Girişi bulduk. Stada girdik. ÜNİFEB’in ağırlıklı olduğu muhteşem bir tribün vardı. Hemen sol tarafımızda Trabzonluların olması da deplasmana muhteşem bir eğlence katıyordu. Harika bir tribünle maçı 2-1 kazanarak şampiyonluk yolunda önemli bir adım atıyorduk. Dönüş için Eskişehir’den gelen parayla 4 tane uçak bileti alınabiliyordu. Bu yüzden içimizden seçtiğimiz 4 arkadaşımız dönüşü Trabzon’dan uçakla yapacaktı. Geri kalanımız ise ÜNİFEB’in diğer örgütlenme otobüsleriyle dönecekti. Biz İstanbul örgütlenmelerinin arabasına bindik. 2 arkadaşımız da Karabük, Düzce ve Bolu ÜNİFEB’in ortak kaldırdığı otobüse binerek döndü. Tabi sıkıntı yaşayan tek Eskişehir değildi. Onların minibüsü de karda 5-6 saat kadar arıza yapıp, bekletmiş. Tabi bu arıza bizimkilerin Eskişehir’e dönüşünü 30 saate kadar çıkarmıştı. Bölünen diğer kısım, biz ise bir bisküviyi 3 kişi paylaştık, yarım ekmek arasını 3’e böldük. Gerçek dünyanın en güzel yiyecekleri geliyordu bunlar. Deplasmanın sonuna geliyorduk. Bölünenlerden onlar Karabük’ten, biz ise Sakarya’dan otobüsle Eskişehir’e geçtik. İstanbul-Bolu-Karabük-Düzce örgütlenmelerine gerçekten çok minnettar kaldık. Deplasmana gelemeyen, izleme organizasyonundan bize yardım gönderen Eskişehir’deki kardeşlerimize zaten diyecek söz yok. Gerçekten ÜNİFEB’in ne olduğunu bir kez daha gösteriyordu tüm bunlar.
Çocuklarımıza, torunlarımıza anlatacağımız, ileride konuştuğumuzda büyük keyif alacağımız,muhteşem anıların biriktiği Rize deplasmanımızın kısa bir hikayesiydi tüm bunlar. Kimse unutmasın ki; GİTTİĞİN YERDE YALNIZ KALMA DİYE, PEŞİNDEN TUTTURDUK GELİYORUZ!
Yaşar Muslu
1907 ÜNİFEB Eskişehir Osmangazi Üniversitesi