Merakla beklenen, önümüzdeki dört senenin yayıncı kuruluşlarını belirleyecek olan Süper Lig ve 1. Lig yayın hakları ihalesi sonunda gerçekleşti. Daha önceki ihalelerden farklı olarak Türkiye Futbol Federasyonu bu ihalede yepyeni bir sistemle çalışma yoluna gitti. Federasyonun resmi internet sitesindeki açıklamaya göre bu oluşturulan paket sistemi bir yıllık bir çalışmanın ürünü. Federasyon bünyesinde konunun uzmanı yönetici, iletişimci, pazarlamacı ve hukukçulardan oluşan bir ekibin dünyadaki çeşitli modelleri incelemesinin ardından ülkemize adapte ettikleri bu çağdaş modeli bilmeyenler için şöyle özetleyebiliriz:
Bu sisteme göre yayın hakları 3 temel pakete ayrıldı ve her biri ayrı ayrı ihaleye sunuldu. Bu üç paketten A paketi, Süper Lig maçlarının haftada en az dört adetinin yurtiçine canlı ve şifreli olarak yayınlanmasını ve Süper Lig’in isim sponsorluk hakkını kapsamaktadır. B paketi, Süper Lig’in geniş ve kısa özetleri ile 1. Lig’in canlı yayınının şifresiz olarak yayınlanmasını içermektedir. Son olarak C paketinde ise Süper Lig ve 1. Lig’in haber amaçlı görüntülerinin 3G üzerinden mobil olarak yayınlanması bulunmaktadır.
Gündemi bu kadar meşgul eden asıl konu A paketinin Digitürk ve Türk Telekom arasında geçen çekişmeli ihale sonucunda, yıllık 321 milyon dolar bedelle Digitürk’te kalması. Üstelik bu bedele ek olarak Digitürk +%10 TFF payı ve +%2 organizasyon payı daha ödeme yapacak ve bütün bu bedeller +%18 KDV’ye tabi tutulacak. Özetle bu ihalenin Digitürk’e asıl maliyeti yılda 424.233.600 USD. 4 yıl boyunca %10’luk artışlarda eklenince 4 senelik yayın bedeli, KDV dahil, 1 milyar 970 milyon USD’ye yaklaşıyor.
Şimdi kafa karışıklığına yol açmamak adına kulüplerin kasasına girecek olan bedelden yani yıllık 321 milyon dolar üzerinden ilerleyelim. Ülkemizde Turkcell Süper Lig’in şu anki yayın bedeli senelik 140 milyon dolar civarında. Bu da gösteriyor ki bu ihaleyle bu gelirlerde %126 oranında bir artış gerçekleşecek. Açıkçası bu çok ciddi oran ve bu noktada ya şu anki bedelde ya da gelecekte ödenecek olan bedelde ciddi bir problem olduğunu göz önüne seriyor. Bunu incelemek için geçmiş verilere bir göz atalım.
2001’de Digitürk’ün ilk ihalesini 116 milyon USD ile aldığını görüyoruz. Daha sonra 2004’te yenilenen ihalede bu bedel 94,5 milyon USD’ye düşmüş. Bu düşüşün nedenlerini anlamak için dönemin gazetelerine göz attığımda federasyonun çok düşük bir muhammen bedel belirlediğini ve ihaleye Digitürk’le birlikte giren diğer kuruluşun boş zarf verdiğini gördüm. Hatta muhammen bedel miktarında teklif veren Digiturk’ten en azından 100 milyar TL’lik bir nezaket artışı yapması bile istenmiş. (O dönem bile şimdiki paraya göre 100 bin liralık artışlar yapılarken, bu ihalede 50 bin USD gitmesi de komikti açıkçası) Bu ihaledeki anlaşılması güç durum nedeniyle nadir bir araya gelen üç büyük kulübümüz ortak açıklama yapıp, kulüplerin haklarının korunmasını talep etmişler. 2004’ü takiben 2008’de yapılan yenilemede de bedel 140 milyon USD’ye yükselmiş. Eğer 2004’teki bir hayli ilginç(!) durumu göz önüne almayıp, 2001’deki 116 milyon USD’den günümüz ücretini göz önüne alırsak, 2010’da 321 milyona ulaşmak için senelik %12’lik bir artış gerekiyor ki bu pek kabul edilemez gözükmüyor. Peki taraflar bu ihale beklentileri için neler demişti bir hatırlayalım.
14 Temmuz 2009’da Arena Özel programına katılan Aziz Yıldırım, Adnan Polat ve Sadri Şener 400 milyon USD gibi miktarları hedef olarak telaffuz etmeye başlamışlardı. Mevcut yayın gelirleri dikkate alındığında bu ciddi anlamda uzak bir hedef gibi duruyordu ve gerek diğer kulüplerin gerekse de insanların kafasında soru işaretleri oluşmaya başlamıştı. Mevcut yayıncı kuruluşun etkili isimlerinden Şansal Büyüka bundan 2 hafta sonra 2 Ağustos’ta kaleme aldığı yazısında “Bugün Türkiye’de 400 milyon dolar, ya da benzeri bir parayı toplayabilecek bir sistem, teknik bir gelişme, yeni bir iletişim düzeni yok” diyerek bu gibi bir artışın hayal olduğuna ikna ettirmeye çalışıyordu. Ayrıca yazısını, büyüklerin başkanlarının Anadolu takımlarının üzerindeki etkisini kırabilmek adına olsa gerek “… Ama biz her türlü gerçekten uzak, havuza balıklama dalıyoruz. Acaba diyorum, bu havuza balıklama dalarken, işin gerisinde havuzu bozup yayın haklarını bireysel pazarlamak isteyenler mi var? Anadolu dikkat et, eskiye dönme. Havuzun suyu çekilirse, ıslak mayonla ortada kalırsın.” şeklinde bir teoriyle noktalıyordu. Ancak Anadolu kulüpleri Aziz Yıldırım başkanlığındaki Kulüpler Birliği’nin yolundan devam etti. Hatta kısa süre önce çıkan istifa krizinde bile Aziz Yıldırım’ın yanında olarak yaklaşan ihale öncesi kararlı tutumunu gösterdi. Bu durum Federasyon’un çalışmalarıyla beraber bu ihale bedellerine ulaşılmasına imkan sağlamış oldu.
Peki bu artış kulüplere ne oranda etki edecek gözüküyor? Kulüpler Birliği Vakfı Başkan Yardımcısı Göksel Gümüşdağ’ın açıklamalarına göre bu yayın ihalesi bedelindeki %126’lık artış aynı oranda kulüplerin kasasına yansıyacak. Süper Lig’te mücadele eden bütün kulüplerin yayın gelirleri 2 katının da üstüne ulaşmış olacak. Örnek olarak Fenerbahçe’yi ele alırsak, İMKB’ye 5 Haziran 2009 tarihinde beyan edilen özel durum açıklama formuna göre 01.06.2008 – 31.05.2009 tarihleri arasında tahsil edilen yayın geliri miktarı KDV’siz olarak 22.152.963,44 TL imiş. Yeni ihaleyle benzer bir durumda bu gelir 50 milyon liraya kadar ulaşabilecek. Ayrıca Federasyon payları sayesinde Türk Futbolu’na da aynı oranda bir kaynak artırımı sağlanmış olacak. Ayrıca bu ihalenin dolar üzerinden gerçekleşmesi de hem olası kriz durumunda kulüplerin zarar görmesini engelleyecek, hem de giderlerinin büyük bir çoğunluğu dolar olan kulüplere kurla alakalı sıkıntılar yaşatmayacak.
Merak edenler için havuz sistemi ile ilgili küçük bir paragraf da açalım: (321 milyon USD üzerinden)
- Şampiyonlar Payı – %11: 35,3 milyon USD mevcut tarihe kadar oynanmış sezon sayısına bölünüp her kulübün şampiyonluk sayısıyla çarpılarak dağıtılacak.
- Dayanışma Payı – %35: Ligdeki 18 takıma eşit olarak dağıtılacak. (6,24 milyon USD)
- Performans Payı – %45: 144,5 milyon USD’lik pay her galibiyete 472 bin USD, her beraberliğe 236 bin USD olarak dağıtılacak.
- İlk 6 Ödülü – %9: 28,9 milyon USD ilk 6’ya %32,5 / %26 / %19 / %13 / %6,5 / %3 şeklindeki paylarla dağıtılacak.
Her şey iyi, güzel; ancak bir de bu durumu yayıncı kuruluş açısından değerlendirmek lazım. Paket kapsamı dahilinde “Yayın Hakkı Sahibi, bu hakkı kullanırken gerçekleştireceği görsel ve işitsel yayınlarını karasal vericiler, kablo, uydu, IPTV / Internet (Web) TV, 3G mobil telefon şebekeleri üzerinden yapabilir.” ibaresi var. Buna göre hayatımıza IPTV’nin ve 3G’nin daha da gireceğini düşünebiliriz. Çünkü yayıncı kuruluş gelir elde etme adına bütün kanalları kullanmak isteyecektir. Ayrıca yayın hakkı sahibi herhangi bir coğrafi sınırlamaya tabi değil. Bu nedenle ligimizin mevcut haliyle dahi ilgi görebileceği Türki Cumhuriyetler’de ve Orta Doğu ülkelerinde bir Pazar oluşturulabilir. Bütün bunları bekleyip göreceğiz. Şüphesiz ki Digitürk’ün mevcut bir düzeni olması ona büyük bir avantaj sağlıyor. Ayrıca 9 yıl boyunca bünyesine katmış olduğu hali hazırda 700 binin üzerinde üyesi var. Bütün bunlar yayın hakkı dışındaki maliyetlerini ciddi oranda düşürüyor. Digitürk Genel Müdürü Ertan Özertem yapmış olduğu açıklamada henüz fiyat artışı konusunda bir kararları olmadığını söyledi, ancak bedelin çok yüksek olduğunu düşündüğünü de belirtti. Bakalım tüm bunların yanında Digitürk herhangi yeni maliyetler altına girip yayınlarını geliştirecek mi, yoksa aynı seviyede devam mı edecek. Öte yandan kimilerine göre yeni bir Teleon vakası yaşanacak ve Digitürk bu parayı ödeyemeyecek.
Çok tartışılan bu ihale bakalım ilerleyen günlerde gerek yayıncı kuruluş açısından gerekse de kulüplerimiz açısından ne gibi sonuçlara neden olacak. Umarım kulüplerimiz ellerine geçen bu fırsatı iyi kullanarak, maddi imkanlarını doğru yerlere kanalize ederler ve uzun yıllardır eksikliğini duyduğumuz sistemleri bünyelerine oturturlar.
Herkese hayırlı olsun…
Kaynaklar:
Akşam Gazetesi
CNN Türk
Dünya Gazetesi
Hürriyet
Radikal
TFF
Kıvanç Müçek
1907 ÜNİFEB – Üniversiteli Fenerbahçeliler Birliği