Zeljko Obradovic’in ilk kez diskalifiye edildiği, bizim ‘Top 8′ ümitlerimizi denizin dibine batıran maçtı geçen sezonki Milano maçı.
Bu sefer tersi rollerde karşılaştık ve intikamın gerçekten de acı geçtikten sonra ne kadar keyif verdiğine tanıklık ettik cuma akşamı Milano’nun ‘Top 8’ ümitlerinin bitişini gördüğümüz an. Fenerbahçe Ülker, Milano’yu 98-77 yenip üst üste 8. galibiyetini aldı ve Top 16’da son 3 maça lider girmeyi başardı.
Maça, topu ısrarla pota altına indirip buradan bulduğumuz sayılarla hızlı başladık. Bunun yanında rakibin aldığı hücum ribaundları sonrası yaptığı 2. hücumlarda bile baskılı savunma gardımızı düşürmeyince ilk çeyrekte farkı çift haneye taşıdık. (Milano’nun serbest atışlar dışında ilk saha içi basketi 5. dakikada geldi) Daha sonra karşılıklı basketler sonucu ilk periyodu 22-14 önde kapattık.
Ve maç içinde olumsuz manadaki her şeyi içine sığdırdığımız, oyuncularımızın “maç bitti” rahatlığında çıktığı 2. çeyreğe Milano ritim bulup bir buçuk dakikada yakaladığı 9-0’lık seriyle başlayınca hepimiz “hoppalaa, noluyoruz?!” cinsinden cümleler kurduk. İlk çeyrekte 5 basket atmasına izin verip, 14 şutunu savunduğumuz Milano’nun 2. çeyrekte sadece 4 şutunu savunabildik ve maçın 2. 10 dakikasında tam 31 sayıyı (13 basket) potamızda gördük. Neyse ki, hücum potansiyelimizin yüksek oluşu bizi maçın içinde tuttu ve sadece 3 sayı geride (42-45) girdik devreye.
3. periyotta oyunun kontrolünü yavaş yavaş tekrar eline alan Fenerbahçe ilk periyot farkı nasıl açtığını hatırlayarak hücumları boyalı alan üzerinden şekillendirip rakibi çemberden uzak şutlara mecbur bıraktı. Ama takımımız asıl darbeyi son periyoda sakladı ve final çeyreğinde Milano potasına tam 33 sayı gönderdi. 2. devresine 3 sayı geride girdiğimiz Euroleague maçını 21 sayı farkla kazanırken takımın 1. skor opsiyonu olan Andrew Goudelock’ın 9 sayıda kalmasına rağmen 98 sayı kaydettik. Bunun yanı sıra 2. periyodunda 31 sayı yediğimiz ritim bulmuş Milano’yu son 2 periyotta toplam 32 sayıda tuttuk.
Tüm bu noktaların ötesinde herhalde hepimizin galibiyet sevincini 2 katına çıkaran hatta kaba tabirle “içimizin yağlarını eriten” anlar Bjelica’nın Kleiza’yı panyaya yapıştırması ve ardından eski dostun (!) çileden çıkışını seyretmek oldu.
Ben işin biraz daha sıkıcı kısmını yani savunma yönünü baz alarak değerlendirmeye çalıştım, yazıyı noktalamadan önce çaldığım dakikalarınıza “1” daha eklemek istiyorum.
Bu maç özelinden çıkıp genel pencereden bakacak olursak elbette final four hepimizin rüyası ama, başarının anahtarı bu düzenin ve sistemin mimarı Zeljko Obradovic’in de hemen hemen her zaman vurguladığı “maç maç/adım adım gitmek” olabilir. En basitinden örnek verecek olursak önümüzdeki “garanti galibiyet” görünen Unicaja Malaga maçında yaşayacağımız bir kaza bile diğer gruptan istemeyeceğimiz bir takımla eşleşmemize neden olur.
Son olarak; attığı 25 sayıyla galibiyetimizin mimarı Bogdanovic’e, bir “uzun” olmasına rağmen 6 asist yapan Bjelica’ya, Genç Erkekler kategorisinde defalarca izlediğim Ömer’in bulduğu basket sonrası bastırmaya çalıştığı sevincine (yazının başlığının sebebidir, bir maçtan fazlasını kazandık bence), bu basketle en az bizim kadar mutlu olan Vesely, Oğuz Savaş, Hickman’a… Kısaca camiada taşıdıkları ismin, armanın hakkını sonuna kadar veren bu takıma bin teşekkür ve selam olsun.
Arda Durmaz
1907 ÜNİFEB Marmara Üniversitesi