Fenerbahçe’miz için oldukça kötü bir sezonun ardından, 100. yılımızı kutlayacağımız yeni sezona girmek üzereyiz şu günlerde. Tüm camia ve taraftarlar olarak bir daha yaşanmayacak olan bu yılı tüm heyecanıyla karşılamaya hazırlanıyoruz. Ancak özellikle sayın başkanımız ve yönetimimizde geçtiğimiz sezonun etkisini hala üzerlerinden atamamış gibi kötü bir hava hissediliyor. Bunu hissettiren de yönetimimizin yaptıkları ve yapmadıklarıyla birlikte hiç bir surette bozmayı düşünmedikleri büyük sessizliğin doğurduğu birçok soru işareti. İşin ilginci o kötü sezonun izlerini silmek için taraftar olarak bizlerdeki heyecan artarken, kafamızdaki soru işaretleri de aynı şekilde artıyor, büyüyor. İsterseniz bu soru işaretlerini detaylarıyla inceleyelim ve taraftar olarak yapabileceğimiz tek şey olan cevaplar verilmesini umalım.
– Aziz Yıldırım’ın İstifası ve Geri Dönüşü
Futbol takımımızın şampiyonluğu kaçırmasının yarattığı şokun üstüne, bir kaç gün sonra başkanımızın istifasının üzüntüsünü yaşamıştık. Çoğumuz bu kararın başarısız olunsa da her daim süregelen istikrarın bozulması, 100. yıl ve ilerisi için yapılan onca planın rafa kaldırılabilecek olması bakımından şokunu yaşarken, bu önemli sezon öncesi oluşacak seçim süreciyle kaybedilecek zaman için de oldukça endişelenmiştik. Bunları yaşarken de başkanımız kulübü bu kadar büyük bir riske sokacak kararı alabildiğine göre, onu geri döndüremeyecek nedenlerin oluştuğunu düşünmüştük.
Ancak daha sonra gelişen süreç içerisinde Sayın Aziz Yıldırım tekrar tek aday olarak seçime girdi ve başkan seçildi. Burada akla takılan birçok soru var. Sayın Aziz Yıldırım’ın istifa kararını vermeden önce, bu geri dönüş sürecini oluşturacak şartların olup olmadığını araştırması gerekmez miydi? Seçim öncesi yaptığı kulisleri ve geri dönüşünü sağlayan toplantı ve konuşmaları, istifa kararından önce yapsa ve bizlere bir ay kaybettirmese daha doğru olmaz mıydı? Bu gelişen süreç bize yok yere bir ay kaybettirdiği gibi, ikinci kez olmasıyla itibarımızı da zedelemedi mi? Bu önceden kestirilemez miydi?
– Teknik Direktör Konusu
Christoph Daum’un ayrılmasından sonra uzun bir süre yeni teknik direktör için merakla bekledik. Dünya Kupası’nın bitmesinin beklenmesi bize ilk dört takımdan birinin hocası alınacak hissi bile uyandırmıştı. Bu süreç içerisinde yapılan açıklamalarda ise birçok teknik direktör adayı olduğu bunlardan birinin seçilip göreve getirileceği söyleniyordu. Ancak yeni hocamız Zico, ancak 13 Temmuz’da işbaşı yapabildi ve kampın başlangıcına dahi yetişemedi. Bu durumun oluşmaması için başkanlık seçimlerinin beklenmesi ve yeni teknik direktörün takıma katılmasının bu kadar ertelenmesi takımımız için ne kadar yararlı oldu? Japonya’nın Dünya Kupası’na veda ettiği 22 Haziran’dan, Zico’nun başa getirildiğinin açıklandığı 4 Temmuz’a kadar neler yaşandı? Başkanların yeni hocalarını açıklayarak göreve geldikleri şu dönemde, zaten bozulmamış olan yönetimimizin acaba Daum’un ayrılmasından bu yana, yeni hoca için önceden hazır olan bir planı olması gerekmez miydi? Hoca seçimi, başkanlık seçiminin sonrasına bırakılıyorsa, seçime gidilerek kaybedilen zaman, seçimden hemen sonra yeni hocanın açıklanmasıyla biraz da olsun telafi edilemez miydi?
– Transfer Konusu
Fenerbahçe taraftarı transfer döneminde her zaman sabırlı olmuş, takımımıza en iyi oyuncuların alınacağının bilinciyle yönetimimize her zaman güvenmiştir. Yukarıda belirtilen süreçler yaşanmamış olsaydı bu durum bu sene için de yine böyle olacaktı ama bu önemli sezon öncesi kaybedilen onca zamanla birlikte transfer için duyulan merak artık yerini endişeye bırakmaya başladı. Çünkü en başta bahsettiğimiz yönetimimizin o bozmadığı sessizliği, etraftan duyulan bin bir çeşit söylenti ve halen transferde hiçbir önemli gelişmenin yaşanmamış olması, 2 gün sonra ön eleme maçı oynayacağımızı da düşünürsek pek iç açıcı bir sahne oluşturmuyor. Burada da birçok soru var akla gelen.
Başkanımız, Zico ismi açıklanmadan önce, sanıyorum kaybedilen zamanın da bilinciyle, futbolcularla tüm anlaşmaların yapılmış olduğunu, gelecek hocanın istediği futbolcuyu seçmesiyle transferin bitirileceğini açıklamıştı. Bunca geçen süre içerisinde Zico seçim mi yapamadı, yoksa böyle bir durum söz konusu değil miydi? Bir gün sonra Avrupa, 2 hafta sonra da ligin başlayacağı düşünüldüğünde transfer için oldukça geç kalınmadı mı? Anelka’nın B36 maçı kadrosuna alınmaması, Luciano’nun durumunun belirsizliği artık açıklama gerektirmiyor mu? Bu isimlerin ayrılacağı düşünülürse alınacak 3 yabancı futbolcuyla takımın dörtte biri değişecekken, hala süregelen bu sessizlik daha sürecek mi? Seçimlerle birlikte kaybedilen bir-bir buçuk ay düşünüldüğünde, zamanın iyice aleyhimize işlediği aşikar değil mi? Daum’un istifası, her zaman övünerek bahsedilen plan programın, her sene alınacak oyuncuların bir sene öncesinden belli olduğu düzenin tümden bozulmasına mı yol açtı, Zico mu bu planı bozdu, yoksa böyle bir plan hiç bir zaman olmadı mı?
– Kombine Kart Politikası
Kulübümüzün girdiği şirketleşme sürecinin hepimiz farkındayız ve olumlu olumsuz sonuçlarıyla her alanda karşılaşıyoruz. Bu durum kimimizi sevindirse, kimimizi üzse de her Fenerbahçe taraftarının bu anlayışa saygı göstermesi gerektiği, kulübümüzün gelirlerini arttırmak istemesinin Avrupa’nın sayılı kulüplerinden biri olmak için gerekliliği yadsınamaz. Ancak bu anlayış içerisinde kombine uygulamasında bu sene yaşanan gelişmeleri konumlandırmak çok güç. Nitekim, geçen sene 4000 YTL civarındaki maraton alt kombine fiyatı yaklaşık 100 YTL artarken, geçen sene 350 YTL olan Telsim kale arkası kombinesinin de 100 YTL artarak 450 YTL olması nasıl açıklanabilir? Böyle bir fiyatlandırmada kale arkası kombinesi sahiplerinin hakkı yenmiş olmamış mıdır? Bunun dışında, neden öğrenci indirimi, basketbol kombine kartında indirim, dergi aboneliği gibi imkanlar hiç düşünülmemiştir? Ülke şartları ortadayken Avrupa’nın en pahalı kale arkası kombinelerinden birine sahip olmak zorunda olmamız biraz haksızlık değil midir? Fenerbahçe’ye olan karşılıksız sevgimizi ve sonsuza dek sürecek desteğimizi biraz da olsun ödüllendirmek, kulüp çıkarları kadar taraftarın durumunu da düşünmek hoş olmaz mıydı?
– Basketbol Şubesi
Gelelim en güncel ve bence şu an için en önemli olan konuya. Aziz Yıldırım ve yönetim kurulu ilk göreve geldiğinden bu yana basketbol şubesi için izleyebileceği iki yol vardı. Ya bugün olduğu gibi ismimizin değişmesiyle sonuçlanacak sponsorluk anlaşmaları yapılacak ya da planlı bir çalışmayla bir kaç yıl içerisinde Fenerbahçe kendine yetebilen, kendi adıyla mücadele eden, Avrupa’nın sayılı başarılı basketbol takımlarından birine sahip olacaktı. Peki bu nasıl olabilirdi? Öncelikle kulübün tüm organlarıyla basketbola önem veriyor olması gerekliydi. Resmi sitemizde Alex’in saç stilini değiştirmesi haberi manşette günlerce kalabilirken, basketbol takımından sadece maç günleri söz ediliyor olması, bunun dışında herhangi bir haber, röportaj göremiyor olmamız örneğin. Bu yapılmayabilirdi. Basketbolu daha cazip hale getirmek için çalışmalarda bulunulur, taraftar için şehrin dört bir yanından servisler kaldırılabilir, basketbol kombinesi çıkartılabilir, hatta futbol kombinesi olanlara indirimli satış gibi birçok kampanya yapılabilirdi. Diğer kulüplerin yaptığı gibi üniversitelere, gençlere inilebilir, bu konuda çalışmalar yapılabilirdi. Bunları yaparken de popülarite artmış olur, buna bağlı olarak ismimizin değişmesine gerek kalmadan daha iyi sponsorluk anlaşmaları imzalayabilir, salonumuzu kendi imkanlarımızla bile yapabilirdik.
Ancak bu yol seçilmedi. Açıkçası ekstra çaba gösterilmeden geçen seneler sonucunda 100. yıla girilince, en hızlısı ve kolayı olduğu için isim değiştirme yoluna gidildi. Her ne kadar taraftarın görüş birliğine vardığı bir konu olmayacak olsa da, herkesi bu anlaşmadan daha da rahatsız eden bir durum oluştu: sessizlik, belirsizlik ve akla gelen onca soru… Dün yapılan anlaşmayla dahi cevaplanmayan sorular… Örneğin yeni yönetim kurulunun görev dağılımında sadece Basketbol Şube Sorumlusu Yardımcısı bulunması, şubenin başına kulübün dışından bir ismin geleceğine dair bir işaret midir? Anlaşma imzalanırken fark ettiğimiz, ve hiçbir sponsorluk anlaşması örneğinde rastlamadığımız yeni armamız, yeni ismimiz ve eğer gelecekse yeni şube sorumlusu, basketbol şubesinin kulüpten ayrı bir yapıda olacağının bir göstergesi mi? Geniş kapsamlı sponsorluk anlaşması, ne kadar geniş kapsamlı?
***
Taraftar olarak tüm bu soruların cevaplarını, en azından kulübü etkilemeyecek kadar olanını bilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Fenerbahçe’nin kurumsallaştığından bahsederken, gittikçe içine kapanması, şeffaflığını tamamen yitirmesi, olan bitenden bu kulübün gerçek sahipleri olan taraftarın habersiz olması açıkçası çelişen bir durum. Fenerbahçe’miz her branşıyla, her yönüyle çok önemli bir dönemecin eşiğinde ve ben de taraftar olarak, kulübümüzün izlediği yolu bilmek ve ona göre bir yol çizerek nasıl daha fazla yararlı olabiliriz konusunu düşünmek istiyorum. Belki bu soruların çoğu yine yanıt bulamayacak, yapılan veya yapılmayan hatalar, eksiklikler konuşulamayacak ama umarım başkanımız ve yönetim kurulumuz bu sessiz tutumlarını geride bırakarak, taraftarları her branş hakkında, yukarda belirttiğim süreçlerde neler yaşandığına dair bilgilendirmede, taraftarla olan ilişkilerinde bundan sonra biraz daha fazla özen gösterir.
Yiğit Arın
1907 ÜNİFEB – Üniversiteli Fenerbahçeliler Birliği