Bu duygu küçük bir çocuk için mükemmel bir şeydi. Hava çok soğuktu ve bir Ankaragücü – Fenerbahçe maçıydı. Tuttu babam elimden, giydik kabanları, atladık otobüse. İçimdeki duygular bambaşka tabi. O ana kadar öylesine bir heyecanı yaşamamıştım. Rüyalarımı süsleyen, renklerine aşık olduğum takımı ilk kez izleyecektim. Hiçbir şeyin Fenerbahçe’yi canlı kanlı görmenin verdiği duyguları yaşatamayacağını biliyordum ve sabırsızlıkla bekliyordum stada gireceğimiz o anı…
Saatler ilerlemiş ve tribüne girmiştik sonunda. Yarısı Fenerbahçeli’ydi stadın. Hiç deplasman havası yoktu. Maçın başlamasıyla beraber coşku en üst seviyeye ulaşmıştı. Bizimkiler öyle bir zıplamaya, bağırmaya başladılar ki… İlk kez onların içinde, o büyük taraftarın yanındaydım ve şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Sonra babam gülerek bana bakıp ‘Haydi haydi sen de bağır!’ deyince , ayağa kalktım Ve son nefesime kadar haykırdım. Hiç tanımadığım insanlarla omuz omuzaydım ve hiç olmadığım kadar mutluydum. Onlarla birlikte bağırmak yaşadığım en değişik duyguydu.
Şimdi siz düşünün Saracoğlu’nda yaşanılan heyecanları.. İlk kez kendi şehirlerinde o heyecanı yaşayan çocuklar, şimdi Kadıköy’de o muhteşem koreografileri yapan, tezahüratlarıyla tüm şehri inleten, takımı için her türlü cefayı çekenler olarak devam ediyorlar hayatlarına. Neden mi? Çünkü Fenerbahçeli için hayata anlam katan yerdir orası. Orada o çocukların daha konuşamazken kanına işleyen ruh var, orada babadan kalan mirası haykırmanın verdiği gurur var, anılar var orada, Can var Lefter var, babamın bana anlattığı Aykut Kocaman var, çocuklarıma anlatacağım Alex var orada. Ama tarifi yok bu duyguların.
Oğuzhan Uğur
1907 ÜNİFEB Cumhuriyet Üniversitesi