Babamla birlikte gittiğim ilk maç. Kanıma işlemiş Fenerbahçe’ye beni daha da bağlayan ilk tribün. “Okul Açık”. Çocukluğum, gençliğim, geleceğim. Fenerbahçe’yi hissettiğim yer. Arkadaşlıklarıma, dostluklarıma, sevdama giden yol.
6 yaşımdan beri merdivenlerini her çıkışımda heyecanlanırım. Heyecanım daha da artar tribünden gelen sesleri duyunca. Heyecandan soluğum kesilir bazen. Garip bir his dolanır tüm hücrelerimde. O tribüne çıkarken neredeyse herkes yaşar yaşadıklarımı, hisseder bunları, aynı heyecanla. Bu heyecanın sebebini sorgulamaz kimse. Bazen uzun zamandır görmediğin insanları göreceğin için heyecanlısındır, bazen de çoğu zaman Fenerbahçe’nin yanında olacağın için. Fenerbahçe senin için bir madde değildir. Anne, baba, ekmek, su gibi hayattandır. Sanki sen o tribünde olmasan hep bir eksik olacak, Fenerbahçe yarım kalacakmış gibi.
Yöneticisi, teknik direktörü, futbolcusu ve adını bilmediğimiz, görmediğimiz perde arkasında Fenerbahçe’ye hizmet edenler kadar hizmet eder Fenerbahçe taraftarı Fenerbahçesine. Fenerbahçe kimsenin babasının malı değildir bir kere. Yıllardır emek harcar bu uğurda, karşılıksız. Tüm zorluklara hatta suçlamalara göğüs gererek. Yağmurda, çamurda… İyi günde kötü günde… Yaşadığı acıların bitiminde Fenerbahçe’nin zaferlerine tanık hatta ortak olmak için. İyisiyle kötüsüyle bu tribünlerin bir ferdi olmak ve olmaya devam etmek için. Peki şimdi beyler, siz bu tribüne gitmiyor musunuz beyler?
Çiğdem Ertürk
1907 ÜNİFEB Sakarya Üniversitesi