Fenerbahçe’de forma giymiş ve hafızalarımızda yer edinen efsane oyuncularımızı sizlerle buluşturacağımız nostalji röportaj serisinin başlangıcını, tatlı-sert ve mücadeleci oyunu ile Fenerbahçe taraftarının sevgisini kazanan Kemalettin Şentürk ile yaptık. Kadıköy’de biraraya geldiğimiz efsane oyuncumuzla gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbeti, bu röportajımızla sizlere sunuyoruz. Röportajımız şöyle;
1907 ÜNİFEB: Futbola başlama hikayenizi anlatabilir misiniz?
Kemalettin Şentürk: Bendeki bir hikaye değil aslında bir amaçtı. Artvin’de lisede okuduğum süre boyunca da ‘’futbolcu olacağım’’ diye hayal ediyordum. Bu tabi bizim bölge için çok ütopik bir yaklaşımdı. Çünkü benden önce iddialı bir futbolcu çıkmamıştı Artvin’den. Benim futbola başladığım sürede, 87-88 yıllarından bahsediyorum, o süreye kadar önümde herhangi bir idol yoktu Artvin’de. O yüzden çok zor hatta imkansız diye söyleniyordu. Bu konuda büyük ağabeyimin de desteğiyle liseyi bitirdikten sonra Rize’ye yanına aldı beni. Ama fikir olarak hep kafamda olan bir şeydi sürekli futbolcu olacağım diyordum. Bunun için baya bir zorluk çekmemize rağmen ağabeyimin de desteğiyle Rizespor’da başlama şansını yakaladım. O şansı da iyi kullandım aslında. Pek çok problem olmasına rağmen çok istediğim için hiçbir şekilde vazgeçmedim ve sonuna kadar devam ettim.
1907 ÜNİFEB: Fenerbahçe’ye nasıl transfer oldunuz?
Kemalettin Şentürk: Benim için çok zor bir transfer olmuştu. Çünkü o zaman Ümit Milli takıma da seçilmiş bir oyuncu olarak Gençlerbirliği’ne transfer olmuştum ve Ankara’da çok iyi 2 sezon geçirmiştim. Bilinen ve takip edilen bir oyuncuydum. Dolayısıyla o transfer döneminde Beşiktaş da ilgileniyordu. Hatta Beşiktaş’la anlaşma durumuna kadar gelmiştik. Ancak Fenerbahçe de devreye girince Fenerbahçe’de karar kıldık ve 93 sezonunda Fenerbahçe’ye transfer oldum. Rahmetli Güven Sazak başkanımız gerçekten büyük uğraş vermişti Cemil Turan ile beraber. Beni Fenerbahçe’ye kazandırdıkları için de çok teşekkür ediyorum.
1907 ÜNİFEB: Transfer olmadan önce Fenerbahçe’ye bakış açınız nasıldı?
Kemalettin Şentürk: Dışarıdan baktığınızda Fenerbahçe Türkiye’nin en önemli ve büyük kulübü olarak görünür. Benim en büyük amacım da Fenerbahçe’ye transfer olmaktı. Maddi açıdan da profesyonel olarak düşünmek zorundasınız çünkü. Ancak Fenerbahçe arması altında, ‘’Çubuklu’’da olmak gerçekten bambaşka bir dünya olarak görülür dışarıdan. En büyük hedef de O’dur. Benim de amacım O’ydu. Çok daha net söyleyeyim; Beşiktaş ile görüşürken bile ‘’ Ben Fenerbahçe’ye gideceğim.’’ diyordum. Buna inanıyordum çünkü. O yüzden de bunun gerçekleştiği için çok sevinçliyim. Gerçekten Anadolu’daki her oyuncunun kafasında bir yerlerde mutlaka Fenerbahçe vardır. Hala da öyle olduğuna inanıyorum. Fenerbahçe, Anadolu’da oynayan oyuncular için gerçek bir amaçtır.
1907 ÜNİFEB: Transfer döneminde Beşiktaş’ın da sizinle ilgilendiğini söylüyorsunuz. Peki bu ezeli rakiplerden birbirine transfer olan oyuncular ve transfer olduktan sonra yaptıkları açıklamalar hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Kemalettin Şentürk: Profesyonel anlamda bir oyuncunun taraftar gibi söylemler vermesini son derece yanlış buluyorum. Çünkü ne olursa olsun profesyonel hayatta neyin ne getireceğini bilemezsiniz.Profesyonel hayata adım atınca taraftarlığı artık bir kenara bırakmak gerekiyor. Bir büyük takımda oynayıp daha sonra başka bir büyük takıma geçtikten sonra geçtiği takım için olumlu şeyler söylemek daha önceki yaşadıklarını da aslında biraz inkar etmek gibi oluyor. Rahmetli Metin Oktay’ın ‘’Fenerbahçe forması giymek benim için onurdur.’’ söylemi herkes için bir örnek olmalıdır. Lefter Küçükandonyadis’e de aynı şeyi sorsalar o da o şekilde cevap verirdi o zamanlar. Ama şimdi bu anlamdaki saygıyı, sevgiyi, değerleri geride bırakmak biraz haksızlık oluyor herkes adına.
1907 ÜNİFEB: Fenerbahçe’ye transfer olduktan sonra hayatınız ve kulübe bakışınız ne yönde değişti?
Kemalettin Şentürk: Fenerbahçe’de olmak Türkiye’de üst seviyede bir yaşantıyı ve şöhreti beraberinde getiriyor. Çünkü o zaman toplumun önünde her zaman tanınan ve bilinen bir kişi durumuna geliyorsunuz. Biz de bunu yaşadık, daha doğrusu bu onuru yaşadık. Yaşam tarzımızdan düşüncelerimize her şeyimiz değişti. Fenerbahçe’ye geldikten sonra kulübün büyüklüğünü, toplumdaki Fenerbahçe sevgisinin farklılığını ve bu değerleri özümsemeyi şu anki başkanımız Aziz Yıldırım aşıladı desem yalan olmaz herhalde. Ben bunu Aziz Yıldırım’da yaşadım ve gördüm. Bu camianın bir parçası olmak gerçekten bambaşka bir şey ve bu duyguyu onurla ve gururla taşıyorum.
1907 ÜNİFEB: Günümüzde oyunu çift yönlü oynayabilen oyuncuların sayısı artarken sizin gibi oyunu daha çok tek taraflı oynayan oyuncuların sayısı azalıyor. Sizin döneminizdeki ve bugünkü orta saha anlayışlarını karşılaştırır mısınız?
Kemalettin Şentürk: Bizim oynadığımız dönemde çift yönlü oynayabilen orta saha oyuncuları oldukça fazlaydı. Orta saha oynamanın özelliği aslında budur ve biz bu özelliği yerine getirmeye çalışıyorduk. Orta saha oyuncusunda aranan birinci özellik bu ve alt yapıdan gelen eğitimli oyuncu sayısı da bizim dönemimizde oldukça fazlaydı. Biz de oyunculuk dönemimizde bu özelliği elimizden geldiğince sahaya yansıtmaya çalışıyorduk. Bugün bu kısır döngü içerisinde dönen ve herkesin istediği çift yönlü oyuncuların sayısının fazla olmaması biraz da aslında futbolun ana fikrinden uzaklaştırılmış; daha endüstriyel futbolun, daha eğitimsiz, eğitimden kasıt yaşamsal anlamdaki eğitimden değil de futbol anlamındaki eğitimden bahsediyorum, futbolcuların ve altyapılardaki futbol eğitimi eksikliğinden kaynaklanıyor. O yüzden çok nadir santrafor yetiştiriyoruz, çok nadir orta saha yetiştiriyoruz. Aslında mevkii olarak da ayırmamak lazım, gerçekten eğitimli futbolcu yetiştirme durumumuz son derece düşük seviyede ne yazık ki. Mevkilere ayırdığınız zaman işin içinden çıkamazsınız. Altyapıda verdiğiniz eğitime göre sonuç alırsınız. Ama eğitim vermezseniz de hiçbir şey alamazsınız. Doğal olarak bugün sık tekrarlanan bir söylem var, “Türkiye’de futbolcu yetişmiyor.” Öyle bir şey yok. Buna yüzde yüz karşı çıkıyorum. Sebebine gelince, suçlu çocuklarımız değil. Biz yetiştiremiyoruz. Kesinlikle buradaki sorun gençlerimizde değil. Buradaki sorun eğitim sisteminde ve eğitici profilinde.
1907 ÜNİFEB: Peki şu an sizin mevkiinizde oynayan Selçuk Şahin ve Mehmet Topal hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Kemalettin Şentürk: İsimler üzerinden değil de mevkii olarak değerlendirmek gerek. Bizim oynadığımız o mevkii gerçekten zor bir mevkii. Hem sorumluluk anlamında hem fiziksel yeterlilik anlamında hem de mental anlamda son derece üst seviye olmanız gerekiyor. Futbolda şöyle bir şey vardır, takımın omurgasının da omurgasıdır orası. Her şeyin merkezidir o bölge. Parreira döneminde, çok dolu bir insandı kendisi, onun öğrettiği futbol anlayışıyla ilk defa ben oynadım o mevkide Türkiye’de. Benden sonra ön libero adı telaffuz edilmeye başlandı. Daha önce defansif orta saha oynuyorduk. Yani defans ağırlıklı orta saha, yüzde 60 defans gol yememeye oynayan, yüzde 40 ofansa yardımcı olabilen hücuma gidebilen orta saha oynanıyordu. Parreira geldikten sonra iki stoperin arkasındaki sarkık oyuncu artık stoperlerin önündeki oyuncu olmaya başladı. Bu durum da orta sahada çok önemli bir avantaj getirdi takımlara. Bunu da kanıtladı sistemiyle, çalışmasıyla. Dolayısıyla o mevki pek çok özelliği bir arada bulunduran oyuncularla oynanır. Sizin söylediğiniz Mehmet Topal, Selçuk’tan da bir adım öne geçiyor bana göre bu anlamda. Çünkü topu kullanma özelliği, topu daha çabuk kullanması, mentalitesi Mehmet Topal’da daha iyi olduğu için aslında bir adım daha önde o. O mevki çok zor bir mevki. Yani mutlaka öğrenilmesi, öğretilmesi, irdelenmesi gereken bir mevki.
1907 ÜNİFEB: Her zaman Fenerbahçe’nin en önemli olgularından biri “taraftar”olmuştur. Sizin zamanınızdaki taraftar desteğini biraz anlatabilir misiniz? Ayrıca 3 Temmuz süreci boyunca Fenerbahçe taraftarının duruşu hakkında neler düşünüyorsunuz?
Kemalettin Şentürk: Bizim dönemimizde gerçekten sorunlu bir süreç yaşadık. Taraftarımız yine bizimle beraberdi ancak o zamanı ayırmak gerekiyor şu anki konumla. O zamanlar iyi olduğumuz sürece destekleyen taraftarımız vardı. Her zaman iyi olmak zorundaydık, her zaman kazanmak zorundaydık. Bu başarıyı gösteremediğimiz zaman tepkiler hemen geliyordu. Oysa bugün gerçekten çok daha bilinçli ve gerçek anlamda da Fenerbahçe takımının yanında bir taraftar var. Ki bu bizim de oynadığımız dönemde özlemini duyduğumuz, bizimle beraber sahada aynı duyguları, aynı kalp atışlarını paylaşmak istediğimiz bir taraftar topluluğu. Bugünkü futbolcu arkadaşlar bu anlamda fazlasıyla haksız yere serzenişte bulunuyorlar. Taraftarımız gerçekten iyi günde de kötü günde de sonuna kadar takımı destekleyen, takımın başarısı için yanında olmaya çalışan bir taraftar bugün. Bizim dönemimizde bunun tam tersini söyleyebilirdim. 3 Temmuz süreci zaten bütün dünyada bütün kulüpler için bir devrim. Bunu yapan yine Fenerbahçe taraftarı. İşin açıkçası taraftar, Fenerbahçe’ye yakışan büyük bir sivil toplum örgütü olmuş artık. Tarihinden gelen bu ağırlıkla bu süreci ancak da Fenerbahçe taraftarı ve Fenerbahçe kulübü yaşatırdı diye düşünüyorum. Yani dünyada 3 Temmuz’a kadar görülmemiş bundan sonra da çok nadir görülebilecek bir olay benim için. Unutulmaması ve unutturulmaması gereken müthiş bir direniş.
1907 ÜNİFEB: 1995-96 sezonundaki şampiyonluktan bahsedebilir misiniz?
Kemalettin Şentürk: Bizim için gerçekten çok zor bir şampiyonluktu. Daha öncesinden 7 yıl gelmeyen bir şampiyonluk vardı ve camianın beklentisi çok yüksek noktadaydı. Başkanlığa Ali Şen yeni gelmiş akabinde teknik direktörlük için Parreira ile anlaşılmıştı. Sezon başından itibaren şampiyonluk için yeni bir yapılanmaya gidilmişti. Fenerbahçe her zaman başarıyı hedefleyen bir camia olduğu için başarı gelmediğinde sıkıntılarda üst seviyede yaşanabiliyor. Bu anlamda 7 yıl gelmeyen şampiyonluktan dolayı sorunların ve beklentilerin hat safhada olduğu bir sezondu bizim açımızdan. Kısaca özetleyecek olursak bıçak kemiğe dayanmış bir noktada sezona başlamıştık. Ancak Parreira gerçekten çok iyi bir planlama yapmıştı o sezon. Bu anlam da Ali Şen’in Parreira seçiminin ne kadar doğru olduğu sezon sonu şampiyon olduğumuz zaman da kendini gösteriyordu. Çok fazla sorun yaşadık, çok zor geçen bir süreçti. Çünkü şampiyonluk için çekiştiğimiz Trabzonspor çok iyi bi takımdı o yıl. Onlarda sezon sonuna kadar çok büyük bir mücadele örneği sergileyerek geldiler. Sonuna kadar kovaladılar bu işi. O zamanki süreçte de yine 1’e karşı 17 şekilde şampiyon olduk diyebilirim. Fakat biz bütün takım olarak oynayanıyla oynamayanıyla kenetlenmiş ve sorumluluğumuzun bilincindeydik. Bize verilen görevleri sahada çok iyi yansıttık. Parreira’ya büyük bir saygı duyarak sahada istediğini yapmaya çalıştık. Takım olduk ve zor da olsa başardık.
1907 ÜNİFEB: Bize o yıl şampiyonluğu getiren Trabzonspor maçında neler yaşadınız?
Kemalettin Şentürk: Trabzon’a giderken üzerimizdeki baskı çok fazlaydı. Rakibimiz bizden 2 puan öndeydi. Takım olarak çok güçlülerdi ve kendi evlerinde seyircileriyle bütünleşerek maçlara çıkıyorlardı. En az bizim kadar şampiyonluğa inanmış bir camia olarak karşımızdalardı. Psikolojik anlamda çok üst düzey bir çarpışmaydı. Biz hem kente hem takıma yani hem saha içine hem saha dışına direnmek zorundaydık. Gerginlik seviyesi üst düzeydi. Fakat biz sonuna kadar bu işi kovalamayı amaçlamış ve bu noktaya kadar getirmiştik. O maç artık kırılma noktasıydı. İki takımdan birisi kırılacaktı. Oraya kadar getirdiğimiz direnç ve mücadeleyi orda da göstermek zorundaydık. Bunu da saha içinde en güzel şekilde yerine getirdik. Futbol şansının da yanımızda olduğunu söyleyebilirim. Saha içindeki hatalara pek fazla girmek istemiyorum ama biz saha dışı baskısına, medya baskısına ve saha içine karşı en iyi şekilde mücadele ettiğimiz için o maçı kazanabildik. Daha sonra kalan 2 hafta maçımızı da alarak Van’da şampiyonluğumuzu ilan etmiş olduk.
1907 ÜNİFEB: Türk Futbolu’na değinecek olursak; Eski bir Milli futbolcu olarak şu anda Türk Futbolu’nun durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce futbolumuzun dünya futbolu içindeki yeri nedir?
Kemalettin Şentürk: Bu konuda herkesin biraz özeleştiri yapması gerekiyor aslında. Biz bu eleştiriyi antrenörler olarak yapmaya çalışıyoruz fakat TFF bu konuda yetersiz kalıyor. Özellikle 2002 Dünya Kupası’ndan sonra Türk futbolu daha iyi bir konuma gelmeliydi. O kırılma noktasını biz Türkiye olarak iyi değerlendiremedik. Üçüncülüğü yaşamış bir ülke olarak bunun değerini bilemedik ve üzerine koyamadık maalesef. Sonrasında ise çok ciddi sorunlar yaşadık. Bu sorunları kendimiz yarattık da diyebilirim. Aslında özümüze döndük diye bir eleştiri de yapabilirim. Çünkü hem futbolcu hem antrenör eğitimi anlamında tesisleşme anlamında TFF sınıfta kalmıştır. Bu noktada yapılan seçimlerin ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. A milli takım ve alt yapı milli takımları seviyesinde daha iyi konumda olabilirdik. Bu başarısızlığın sebebini ise yanlış seçimler, sistemsizlik ve özellikle kendi içimizdeki çekememezlik ve kavgalar olarak belirtebilirim.
1907 ÜNİFEB: Çalıştığınız en iyi hoca, birlikte oynadığınız en iyi futbolcu ve şu anda beğendiğiniz futbolcular kimlerdir?
Kemalettin Şentürk: Çalıştığım en iyi hoca olarak Parreira’yı söyleyebilirim. Oynadığım süre içerisinde bütün futbolcu arkadaşlar ellerinden geleni fazlasıyla yaptılar bu yüzden futbolcu konusunda özellikle bir isim vermeyeceğim. Bütün arkadaşlarım üst düzeydi. Ellerinden geldiğince formalarına layık olmaya çalıştılar. Şu anki duruma gelince çok iyi futbolcu demek görecelidir. Kişiye göre değişebilir. Bu kişinin futbola bakışı ile doğru orantılıdır. Bu bağlamda her mevkiinin kendine göre bir en iyi oyuncusu vardır. İyi futbolcu konusunu biraz da dünya futbolunun şu an geldiği noktaya göre değerlendirmek gerek. Bizim dönemimizde değer kavramı çok farklıydı. Şu an futbol değerleri çok farklı boyutta. Bunu insanların, çağın ve teknolojinin gelişimiyle doğru orantılı olarak değerlendirebiliriz.
1907 ÜNİFEB: Unutamadığınız anılardan, unutamadığınız maç veya gollerden bahsedebilir misiniz?
Kemalettin Şentürk: Yine her zaman söylediğim gibi Şampiyonlar Ligi’nde Manchester United’a karşı orada oynadığımız maçı unutamıyorum. Benim için çok özel ve önemli bir karşılaşmaydı. Hem Şampiyonlar Ligi karşılaşması hem 40 yıldır yenilmeyen armadada olan dünyanın en büyük takımlarından birini kendi sahasında yenmek bizim için önemli bir gururdu. Fenerbahçe forması altında oynadığımız çok zor bir maçtı. Onlar bizi kendi evimizde 2-0 yenmişlerdi. Hiç kimse bizden böyle bir başarı beklemiyordu. Bunu İngilizler de Türk kamuoyu da aslında beklemiyordu. Ama biz Parreira’dan sonra Lazaroni’yle devam ettiğimiz o süreçte Parreira’nın bize öğrettiği şeyleri hep doğru uygulamaya çalıştık. Yine de o performansı belki gösteremedik ama gerçekten o futbol bilgisini sahaya yansıtmaya çalışıyorduk. Zaten Lazaroni de Parreira ile aynı futbol görüşüne sahip bir teknik direktördü. Manchester United’a karşı da 1995-1996 yıllarında oynadığımız taktikle oynadık. Özellikle son 20 dakika bizim için çok zor geçti. Boliç golü attıktan sonra sağlı sollu ataklarla üzerimizde müthiş bir baskı kurdular ve kaçırdıkları gol pozisyonları da vardı. İşte hep söylüyorum o gün futbol şansı da bizden yanaydı. Ama biz saha içerisinde hiçbir zaman işte Manchester United’la oynuyoruz diye düşünüp, geri çekilmedik yani korkmadık. Elimizden geldiğince onları her anlamda zorlamaya çalıştık. Bunda kısmen başarılı olduk, kısmen onlar üstünlük sağladılar çok da normaldi zaten çünkü 55-60 bin kişilik Old Trafford stadında Manchester United’a karşı oynamak ve kazanmak gerçekten çok zordu. Benim için önemli bir anı mesela maçtan sonra ben normal bir maçmış gibi soyunma odasına gittim, oturuyordum. 5 dakika geçti 10 dakika geçti kimse gelmedi. Sonra dedim “Yahu sen ne yapıyorsun burada? Bütün arkadaşların dışarıda taraftarımızla kucaklaşıyor.” Sonra tekrar sahaya çıktım takımla ve taraftarlarla galibiyeti kutladık. Tabi ben konsantrasyon olarak oldukça üst seviyedeydim ve hala maçın etkisinden kurtulamamıştım, hem de çok yorulmuştum. Ardından soyunma odası da görülmeye değerdi. Öylesine büyük bir rakibi orada yenmek gerçekten önemli bir gururdu bizim için.
1907 ÜNİFEB: Biraz günlük hayatınızdan bahsedecek olursak; şuan hayatınıza nasıl devam ediyorsunuz?
Kemalettin Şentürk: Şuan sizin de bildiğiniz gibi FB TV’de bizim maçlarımızdan önce ve sonra yorumculuk yapıyoruz. Ayrıca rahmetli Selçuk abiyle, Selçuk Yula ile perşembe günleri programlarımız vardı ama Selçuk abi artık aramızda olmadığı için bu program yayından kaldırıldı, artık yapmıyoruz. Ama takımımızın maçlarından önce ve sonra bize görev verildiği takdirde programlara katılıyoruz. Onun haricinde normalde asıl işim antrenörlük. Fırsat geldiğince Anadolu’nun çeşitli klüplerinde 6 yıl yardımcı antrenörlük yaptım. Bu anlamdaki çalışmalarıma devam ediyorum.
1907 ÜNİFEB: İlerleyen yıllarda Teknik Direktör olma düşünceniz var mı?
Kemalettin Şentürk: Evet, var.
1907 ÜNİFEB: Son olarak 1907 ÜNİFEB hakkında bildikleriniz ve bizim hakkımızdaki düşünceleriniz nedir?
Kemalettin Şentürk: Ben 1907ÜNİFEB’i sosyal medyadan takip ediyorum. Düşünce yapınızı ve yaptıklarınızı takdir ediyorum. Gerçekten güzel bir oluşum olduğunuzu düşünüyorum. Taraftarımızın bu anlamda parçalı olarak değil ama bir bütün halinde, bir ana fikir altında, herkesin asgari müştereğinin Fenerbahçe Spor Kulübü olduğu şekilde hareket etmesi gerekiyor. Bu arma altında kavga dövüş yapmadan, aslında hep beraber kulübümüze en büyük desteği vermemiz lazım ve zaten sizin amacınız da bu. Bu tür çalışmalarınızla takımımızı tribünde, kulübümüzü her platformda destekleyip; uğradığımız haksızlıklara karşı hep beraber dik bir şekilde duruyorsunuz. Elinizden geldiğince kulübümüze fikir ve proje üretmeye devam etmenizi ve başarılarınızın devamını diliyorum.
1907 ÜNİFEB: Röportajımızın sonuna geldik, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.
Kemalettin Şentürk: Ben teşekkür ederim.
1907 ÜNİFEB – Üniversiteli Fenerbahçeliler Birliği